AB UYUM YASALARI çerçevesinde kabul edilen 6684 sayılı kanunda bulunan ORTAK VELAYETİN uygulamada kaldırılması

10 Yıl öncesine kadar genç ve dinamik nüfusu’yla övünen ülkemiz, Nüfus artış hızı düşüşünde dünya ikinciliğine yükseldi.

2014 yılında özellikle büyük şehirlerimizden Ankara ve İzmir’de 49 bin evliliğe karşın 38 bin boşanma gerçekleşmiş yani her 5 evliliğe karşın 4 boşanma olmuştur. 2016 yılında ise Türkiye genelinde 450 bin evliliğe karşın 426 bin boşanma davası sürmektedir. Bu rakamlarla da görüldüğü üzere Boşanma sayısı artık evlilik sayısına yetişmiştir. Şu anda dünyada Boşanma artış hızının, evlilik artış hızından fazla olduğu tek ülkeyiz.

Bu durum “Nüfus artış hızının daha da düşmeye devam edeceğinin” ve hatta “Nüfus’un yaşlanmasını ve azalmasını” konuşmaya başlayacağımızın işaretidir.

Mevcut kadını koruma adı altındaki yasa ve çok sayıda içtihat 28 şubat sürecinde halkımızı öz kültürümüzden koparmak için yürütülen çalışmaların eseridir.
Sema MARAŞLI Müslüman Kadınları Kocalarından Kurtarmak başlıklı yazısında bu konuyu ayrıntılı bir şekilde ele almıştır.

Önceki yıllarda ülke genelinde 150 bin civarında boşanma gerçekleşmekte iken bu yıl 250 bin olması beklenmektedir. Aile mahkemeleri her yıl ortalama 5 milyar dolar gibi bir meblağa hükmetmektedir ve bu rakam son yıllarda ivmeli olarak artmaktadır. (Tazminat mal paylaşımı ziynet eşyaları, nafakalar, avukatlık ücretleri vs dahil) Kadına veriliyormuş gibi görünse de bunlar çeşitli “pay, ücret, kesinti, harç vs. gibi” isimlendirmelerle bu davalardan pay alanların eline geçmektedir.

Tüm haklılığına ve mağduriyetine rağmen yuvası dağılan, evlatlarını kaybeden ve istikbalde kazanacakları dahil herşeyi elinden alınan bazı erkekler cinnet geçirip kadınları öldürüp çoğunlukla kendileri de intihar etmektedir. Bu cinayetlerde öne çıkan faktör; velayetin %80-90 oranlarla (velev ki anne genelevde olsa bile ve çocuklarda genelevde büyüse dahi) kadına verilmesidir. (Yargıtay 2. Hukuk dairesinin bu yönde bir sürü kararı bulunmaktadır. 2008/5526-2943, 2002/8353-9319, 2002/8585-9729, 2004/10903-12037). 

Kadın; Kayınpederine ait evi “Aile konutu” gösterip, 6284 sayılı yasayla erkeği ve ailesini kendi evlerinden attırarak; dostuyla onlarca yıl süren boşanma sürecinde o evde kalabilmektedir.

Sorumluluklarını yerine getirdiği için çalışan erkek nafaka ile adeta cezalandırılmaktadır.
Çalışan üretken kadınlar ve erkekler bu yasalar yüzünden Nafaka mağduru olmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla değerli vekilimiz Tuğrul Türkeş de 19 yıldır boşanamadan nafaka vs ödemektedir. Yasa bu haliyle insanları çalışmamaya veya sigortasız çalışmaya teşvik eder niteliktedir. Nafakada eşit kusurlu bulunmak nafaka cezasından kurtulmak için yeterli de değildir. Kadın beyanının esas kabul edildiği davalarda da bir erkeğin kusursuz bulunması neredeyse imkansızdır. Anlaşmalı boşanmalar haricinde erkeğin nafaka ödemediği davalar ancak %15-20 seviyesindedir. Mevcut Hukuk düzeni yüzünden Boşanmalar Ticari Ahlakı olmayan bir sektör haline gelmiştir.

VELAYET
Türkiye’de boşanmaların ilk 5 yıl içerisinde gerçekleşmesi, Sosyal ve Hukuki açıdan incelenmesi gereken bir konudur. Bu konunun “eşlerin birbirini tanıma süreci” diye araştırılmadan yüzeysel bir şekilde geçiştirilmesi gerçeklerden kaçıştır. Aslında bu ilk 5 yıl içerisinde yaşanan boşanmalar; Kadının evde otoriteyi ele geçirme aracı olarak çocuğu kullanmasındandır. Çocuğun kadın tarafından araç olarak kullanılması zannedilenden daha yaygındır. Dünyada öldürülen her 10 çocuktan 6’sının katili öz annesidir. Türkiye’de daha vahim olan bu durum Bruce etkisi, Madean sendromu, Münchausen by proxy sendromu gibi adlarla tanımlanmaktadır. Eşlerin birbirlerine karşı bir silah olarak çocuğu kullanılmasının önüne mutlaka geçilmesi gerekir.

Avrupadaki durum :
Avrupa’da ilke olarak “Ortak Velayet” esas alınmaktadır. Avrupada yapılan; çözüm kısmında ayrıntısı verilen ve aslında Türkiye’de de Resmi Gazetede “25 Mart 2016 tarihinde” yayınlanmasıyla kanunlaşan, 1985 tarihli protokolü uygulamaktan ibarettir.

İslam Hukuku’nda durum:
Talak 6. ayet ve Veda Hutbesi Velayet’i bir sorumluluk olarak babaya yüklemektedir. Çocuğun emzirilmesi için başka bir kadına verme konusu dahil, bakımı konusunda Baba’ya tam yetki verilmiştir. Veda Hutbesi’nde babadan başkasına soy nisbet edenlere lanet edilmiştir. Ahzab 5. ayette “evlatlıkların dahi” babalarına nisbet edilerek çağrılması emredilmektedir. Bakara 233. ayette “boşanan kadının emzirme için istediği ücretin kendisine verilmesi halinde çocuğu baba için emzirmesi” bir emirdir.

Türkiye’de durum:

Ülkemizde hemen meydana gelebilecek bir tehlikenin varlığı ispat edilemediği müddetçe “anne bakım ve şefkatine muhtaç” denilerek velayet ilke olarak kadına verilmektedir. Bu durum kadın açısından; erkeğe karşı çocuğu bir koz olarak sunarken, boşanma konusunda da pervasız olmasına neden olmaktadır.

Diğer yandan 5 milyar dolarlık sektör haline gelen pastadan pay almak isteyen kesimler de yuvayı kurtaracak çözümler üretmek yerine daha da kışkırtmaktadır. Boşanma ile kaybedecek hiç bir şey olmayan hatta kazançlı çıkacağını düşünen kadına boşanma adeta altın tepside sunulmaktadır.

ÇÖZÜM VE SONUÇ:
Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin 14 Mart 1985 tarihinde imzaladığı “11 No’lu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’ye Ek 7 No’lu Protokol”ün onaylanmasının 25 Mart 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 6684 sayılı kanunla ortak velayeti bizde kabul etmiş olduk.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletler arası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletler arası “andlaşma” hükümlerine göre karar verilmesi zorunludur. (Anayasa’nın 90. maddesi) 6684 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ile ortak velayeti engelleyen 4721 sayılı Kanun (Medeni Kanun) hükümleri örtülü olarak ortadan kalkmıştır.

Avrupa’da boşanma halinde; ortak velayet asıl olup velayetin eşlerden birine verilmesi istisna olanı iken, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Milletler arası anlaşmalara aykırı bir şekilde “ancak anne-baba anlaşması halinde ortak velayetin verileceğini duyurmuştu. Böyle bir içtihat verilirse eninde sonunda Anayasa Mahkemesi ve AİHM’de bozulacaktır ancak bu 8 yıllık uzun bir süreçtir ve bu sürecin beklenmesi halinde, binlerce cinayet ve intihar olayı yaşanmaya devam edecektir.

ASP Bakanı Fatma Şahin zamanında bakanlıkça bu yönde bir çalışma yapıldıysa da tasarı yoluyla çıkarılması beklenen yasa bürokratlara takılarak senelerce tozlu raflarda bekletilmektedir.

TBMM de çıkarılan kanunların çoğunluğu Bakanlık tasarısı değil herhangi bir Milletvekilinin teklifi olarak bir gecede çıkarılmaktadır. Bu işin sürece yayılması halinde; kanlı 5 milyar dolar rantı kaybedecek olan, bürokraside ve medyada güçlü lobiler; özellikle medyada yazan dul kadınları da arkalarına alarak büyük emeklerle hazırlanan yasa tasarılarını çarpıtarak sürüncemeye getireceğinden yasa yine sekteye uğrayacaktır. (erken evlilik mağduru aileler için hazırlanan yasa tasarısının karapropagandalar sonucu geri çekilmesi bunun en güzel örneğidir.)
Bu nedenle Yasanın bakanlıklarda sümen altı edilmesine yol açabilecek bürokratlara tevdi edilmeden Milletvekillerinden birinin vereceği teklif ile “Avrupa Birliğinde olduğu gibi ortak velayetin temel ilke olması”, özellikle de çocuğun idrak çağı olan “3-4 yaşından sonra mutlaka ikamet yeri olarak babanın yanına verilmesi” binlerce kadın, erkek ve çocuğun hayatını kurtaracaktır. (Suçlu çocukların %98’inin baba yokluğu çektiği yerli yabancı bir çok çalışmada kanıtlanmıştır.)

VELAYET YASASI GEREKÇESİ:
Bizim dinimizde ve kültürümüzde Talak suresinde ve Veda Hutbesinde de belirtildiği üzere velayet sorumluluk olarak babaya verilmektedir. 1500 yıldır da bu düzen tıkır tıkır herhangi bir sosyal patlamaya, cinayetlere neden olmadan devam etmekte iken; “Çocuğun yüksek menfaati gereği” velayeti anneye verilmesinden sonra kadın cinayetleri patladı.

Urfa örneği
Geçtiğimiz yıl TBMM Boşanma Komisyonu bizzat gidip Şanlıurfa’da tespitlerde bulundu. 2 MİLYONLUK KENTTE SON İKİ YILDA KADIN CİNAYETİ SIFIR. Ancak boşanmalarda kadınlar mahkemeye uyup velayeti kabul etmiyordu çünkü dul ve çocuklu bir kadının tekrar evlenmesi imkansız iken çocuklu bir erkek kendine uygun halk tabiriyle kör topal birini bulabiliyor ve taraflar ikiside yeni bir düzen kurarak güzellikle ayrılıyor.

Bursa ve İzmir örneği
Bursa genelevinde çocuk annenin düşüp kalktığı odadan polis tutanağıyla çıkarılmış olmasına rağmen, Yargıtay 2. Hukuk dairesi “kız çocuğunun annenin davranışlarını anlayabilecek yaşta olmadığından” bahisle velayeti yine geneleve bırakmıştır. (Çocuk annenin davranışını anlamasa da memleketin tüm sapıklarının geneleve gittiğini Yargıtay 2. Hukuk Dairesi düşündürücü bir şekilde görmezden gelmiştir.) Öte yandan boşanmalarda ve kadın cinayetlerinde lider olan İzmir genelevinde çocuklar annelerinin yanında olmasın diye yakınında kreş mevcuttur.

Hiç kimse çocuğu babası gibi koruyamaz
Anneler çocukları babaları gibi koruyamamaktadır, gazetelerimizde “üvey baba istismarına uğramış genç kız” veya “üvey baba baskısından evden kaçıp kötü yola ya da uyuşturucuya düşen genç” haberleri sıkça çıkmaktadır. Ayrıca çocuklarını tek başına yetiştiren anneler de otorite sağlamada yetersiz kaldığından çocukların kötü arkadaşlar edindikleri ve bağımlılıklara yöneldiği görülmektedir. (Kur-an boşu boşuna velayeti babaya vermiyor.)

Çocuklu bir kadının evlenmesi zordur aynı zamanda erkekten nafaka tazminat vs. aldığı için de ekonomik olarak evliliğe ihtiyaç duymamakta, aile ortamı dışında özgürce gayri meşru bir hayat yaşamaktadır. Erkek ise bir yandan anneye ve çocuklara nafaka, boşanma tazminatı ödemekle ömrü geçtiğinden ekonomik olarak ayağa kalkamadığından kendisine yeni bir düzen kuramamaktadır. Böylelikle memleketin nüfus artışı ve genç işgücü de olumsuz yönde etkilenmektedir.
Bu durumlardan dolayı velayetin en azından “Avrupa birliği ülkelerinde olduğu gibi düzenlenmesi” bizim açımızdan yeterli olmasa da ehveni şerdir.

Avrupa’da herkese ortak velayet verilirken bizde anlaşmazlık çıkacağı gerekçesiyle sadece “ana baba anlaşırsa” ortak velayet verilmektedir. Oysa “Ortak Velayet” anlaşmazlıkları çözmek ve çocuğun bundan etkilenmesini önlemek için geliştirilmiştir.

Gerçek çözüm; Velayet yetkisinin doğaya, örfümüze ve inançlarımıza uygun olan şekliyle ilke olarak babaya verilmesidir. Küçük yaştaki çocuğun bakımı ve ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında baba, annenin desteğine ihtiyaç duyacağından taraflar mutlaka anlaşma yoluna gidecektir. Annenin çocuk üzerinden aşırı kazanımlar elde etme ve zenginleşme çabası içerisine girmesi durumunda da baba elbette çocuğun bakımı için farklı arayışlara gireceğinden bu durum kadını taleplerinde makul davranmaya zorlayacaktır. Ön ergenlik ve ergen yaşlardaki çocuklar olup biteni anlayacak, anlatacak ve tavır alacak yaşta olduklarından baba da makul davranmak zorunda kalacaktır. Bu şekilde anne ve babaya olan ihtiyaçları karşılanmış olacaktır.

 

Bir yanıt yazın