Bir cinayetin konuşulmayanları;

Katil dağılmış bir ailenin üyesi, tıpkı menfur cinayet ile aramızdan ayrılan Özgecan kardeşimiz gibi. Çocukluğunu yurtlarda geçirmiş, anne ve babadan yoksun, sevgisiz şefkatsiz ve dahi zaman zaman ağır şiddet gördüğü iddia edilen birisi. Buna cinsel şiddet iddiaları dahil. Bu hazin iddiaların sonunda yurttan da kaçmış.

Katilin ifadelerinden anlıyoruz ki; daha öncede bir çok hırsızlık olayına karışmış ve bir de cinayet kastı ile bir çocuk yaralamış. Hırsızlık suçu ile ilgili beyanlarını okuyunca detaylara takıldım. Katil hırsızlık için girdiği evde parayı alıyor, banyoya giriyor saçlarına jöle sürüyor,televizyonun karşısına geçiyor ve televizyon izliyor. Bu tavır belki size çok ukala/vurdum-duymaz bir tavır gelebilir hatta sinirlerinizi de hoplatabilir. Hiç düşündük mü?! Ömrü yurtlarda geçen birisinin özlemleri/hayelleri nelerdir?! Sıcak bir yuvaya olan Özlem’in itirafı olamaz mı? Televizyon izlemek tek amaç olsaydı,pekalà bunu sosyal hayatın her alanında yapabilirdi. İşin daha da ilginci katilin yurt arkadaşının -Mümin Nietzsche- sosyal medya hesabından anlıyoruz ki; Katilin yurtta lakabı “kirli özgür” Yine arkaşının ifadesine gore “o hiç banyo yapmaz elbisesini hiç degiştirmezdi, zaten ikinci bir elbisesi de yoktu” ama düşündürücü olan, kirli özgür hırsızlık yapmak için girdiği evde niçin banyoya girdi? Onun mahrum olduğu, özlem duyduğu bir yaşam alanı olabilir mi? Mesela anahtarı kendisine ait sevgisi, şefkati olan bir ev/yuva… Evet bunlar bir katilin hayatının dönüm noktaları ve zaten ifadesinde de “ben evde banyo yapıp, televizyon izlemeseydim beni zaten yakalayamazdınız” diyor.

Katil cezaevinden firar ettikten sonra inşaatlarda kalıyor. Her hangi bir işi yok, organik bağı olan herhangi bir birey de yok yani asosyal yapayalnız…Kendisini yeterince ifade etme fırsatı verilmemiş. İfadelerinden anlıyoruz ki; hep dışlanmış.. İnsana dair merhameti yok. Onun elinden merhamet duygusunu Kim aldı diye sormayacak mıyız?

Merhametsizliğini ispatlamak, insana dair kinini öfkesinin intikamını almak için sürekli planlar yapıyor. Özellikle altını çizmek istiyorum; Katil intikamını insanlardan almak istiyor. Îddaa edildiği gibi hedefinde sadece belli bir cinsiyet yok. Zaten önceki suçu da bir erkek çocuğunu öldürmeye ram teşebbüs. Nedense konu bağlamından koparılarak ısrarla kadın cinayeti diye servis ediliyor. Neyse…

Katil cinayetten önceki günlerin birinde lokantaya aç karnını doyurmak için gidiyor. Ama para yok.. Haliyle garsondan “ekmek içi” istiyor. İlgili kişi “işçi olduğunu kendisine ekmek içi veremeyeceğini” söylüyor. Evet işçi de olabiliriz, çiftçi de olabiliriz, amir de olabiliriz, memur da olabiliriz. Ama biz ne zaman bir parça ekmek vermemeyi gurur ile anlatır olduk? Yardım etmeyi, paylaşmayı niye unuttuk diye sormayacak mıyız?! Hiç düşündünüz mü? Belki de Sıcak bir çorba verseydik onun karnını doyursaydık, onunla bir çay içseydik, Onun yüreğindeki merhamet damarlarını harekete geçiremez miydik? İnsana olan düşmanlığına dalga kıran olamaz mıydık? Ama biz yine kolayını seçtik; Allah versin, başka kapıya…. Ve neden şu soruyu sormuyoruz; Katil ısrarla hayvanlardan değil de insanlardan nefret ediyor? Yani ona değerli olmadığını kim hissettirdi? Kimbilir bir sevgi,bir merhamet onunla insanoglu arasında ki kalın buzları eritecekti… Biz ne kadar masumuz?

Konu sevgi, şefkat ve merhametten açılmışken başka bir sosyal yaramızı deşeleyelim. Bugün 1. 5 milyona yakın dagılan aile çocukları var. Anne ve baba kanatlarından mahrum. o çocuklar ya annelerini ya da babalarını göremiyorlar. Sözüm ona Kimi yasal uygulamalar buna engelmiş. Hatta bazı çocuklar ebeveynlerini icra ile görebiliyorlar poliseşliğinde yarım manga insan ile… İşte o çocuklar, 2-3 yaşın da tanışıyor icra, polis amcalar ve saatler süren psikolojik savaş sonun da 48 saat anne ya da babasına misafir(!) Olmayı… Çocuk psikolojisin de derin izler bırakan,husumet, gerilim ve düşmanlıgı tetikleyen Kimi uygulamalara karşı yıllarca mücadele veren insanlar var. Ve henüz ne bu yavrular özgür bırakıldı, ne de gözü yaşlı ebevenler yavrularını koklayabildiler. Kimi 3 yıl kimi 10 yıl o engelleri aşamadılar. Konu ile ilgili sözler veriliyor ama asla tutulmuyor. O çocuklar duvarlar arkasında annesiz ya da babasız büyüyorlar. Sevgiden,şefkatten güvenden yoksun bir şekilde tek kanat ile uçmasını bekliyoruz onlardan.. Çoğu zaman ebeveynlerinin seslerini dahi duyamayan bu çocukların da çok hazin hikayeleri var. Hatta bazen o kadar vahim suistimaller yapılıyor ki; velayeti babaya vermemek, baba ile olan bağı tamamen koparmak için “cinsel istismar “ iftiraları ile korkunç yaralar açılıyor o masum sinelere.. Ve bu iftiralarda silah olarak kulanılan yine o yavrucaklar oluyor. Bunu ebeveyne yabancılaşma sendromu ile yapıyorlar.. O tertemiz sineler sürekli korkunç hikayeler dinliyorlar diğer ebeveyne karşı.. Ve zamanla anne ya da bağı koparılıyor. Günümüz de velayet çoğunlukla anne de olduğu için çocuklardan koparılan o bağı, baba bağı oluyor. Yani önce babadan koparıyor sistem. Manavda ki çürük elmayı, kasapta ki kaçak eti denetleyen kontrol eden, takip eden sistem, söz konusu yavruları tek taraflı velayet ile anne ya da babaya verdikten sonra nedense hiç denetlemiyor. Haliyle suistimaller kaçınılmaz oluyor. İşte o çocuklar geliyorlar. Büyüyorlar işte hep bi tarafı eksik, hep bi tarafı yaralı. Annelerine ya da babalarına düşman olarak büyüyorlar kin ve nefretle…Siz annesine ya da babasına düşman olarak büyüyen çocukların topluma karşı sevgi tomurcukları mı açacaklarını zannediyorsunuz? Ebeveynine güven duygusu ile yetiştirilmeyen çocukların topluma güvenebileceklerini mi zannediyorsunuz. ? Babalarından koparmak için “cinsel istismar” iftirası attırılan bu çocukların parklarda mutlu oynadıklarını zannediyorsunuz? Aslın da bu menfur olaylar bize bunun cevabını en net ve yalın haliyle veriyor. Yani geleceğimizin nitelikli potansiyel suçlularının ayak seslerini hala duymadınız mı?! Onları kim yetiştiriyor? Onlar hangi sistemin ürünleri?

Cerenleri, Özgecanları, Özgürleri hamasi duyguların ötesinde doğru okumak gerekmez mi?

ABD’de elektrik sandalyesinde öldürülmek üzere olan adama son sözü soruluyor. Adam etrafını saran gazeteci, fotoğrafçı ve hapishane görevlilerine baktıktan sonra acı bir sesle; “çocukluğumda bana bu derece ilgi gösterilseydi, şimdi burada olmazdım” diyor.

Erich Fromm’un “Çocukluğunda şiddete ve travmalara maruz kalan insanların, büyüdüklerinde kolaylıkla katil olmaları kaçınılmaz” sözünü teyid edercesine…

Sonuçları var eden nedenleri konuşmak zorundayız. Ne zaman var ettiğimiz canavarların içine bakacağız? Eğer süreci doğru okuyamaz isek;bol bol lanet edip,slogan atıp idam edebilirsiniz…

Baki selamlar…

Zühtü Akar