Duygusal İstismar

Duygusal İstismar :Kanayan Toplumsal Yaralar

İstismar kelimesi Arapçadan dilimize geçmiş bir kelime olup iyi niyeti kötüye kullanmak anlamıyla basitçe tarif edilebilir. Toplumsal yaşamın her alanında karşımıza çıkabilmektedir.
Üç biçimi vardır. Fiziksel, cinsel ve psikolojik istismar olarak üç şekle ayrılmış olsa da  psikolojik istismar hemen hemen hiç farkına varılmayan ve cezalandırılmayan şeklidir.

Kısaca psikolojik istismar; bir kişiyi, yahut ta bir topluluğu  “yapmak istemediği bir şeyi yapmaya razı etmek için duygusal durumundan yaralanarak psikolojik baskı uygulanması” şeklinde tarif  edilebilmektedir.

Psikolojik baskı aslında şiddet tarifleri içerisinde de yer almakla birlikte yine tanınmasında ve ispatlanmasında oldukça zorlanılmaktadır. Bu haliyle esas zorluk psikolojik istismarın sınırlarının çizilmesinde ve cezalandırılmasında yaşanmaktadır.

Psikolojik şiddet veya tacize maruz kalan kişinin veya toplumların duygu durumları ve gerçeği algılamaları belirli kalıplar üzerine oturarak yabancılaşma oluşmaktadır.

Çalışma hayatında bu durum yer bulmuş ve mobing olarak adlandırılmış ve çerÇevesi çizilmiştir. Fakat toplumsal ve kamu alanlarında henüz tam olarak anlaşılamamıştır.
Özellikle toplum katmanlarının çoğunluğunun etkilenme durumlarında bunun tanımlanması yine oldukça zorlu süreçleri beraberinde getirmektedir.

Psikolojik şiddet sonucunda ortaya çıkan Yabancılaşma ve ortaya çıkan travmaların tamiri bazen hiç bir zaman mümkün olamamaktadır. Zaten diğer şiddet türlerinden  en belirgin ayrımı da budur. Ülkemizde diğer tüm alanların dışında özellikle çocukların etkilendiği bir alanda daha bu tacizden bahsedilmektedir ki bu büyük bir çocuk hakkı ihlalidir. Bu çocuk hakkı ihlali fark edilmediği için bir çok mağduriyetler de yaşanmaktadır.
Konunun muhatabı olan gerek devlet yargı erkleri gerekse bakanlıklar henüz bu konuyu ele alabilmiş değillerdir.

Velayet  çatışmalarının yaşandığı boşanma ve sonrasında ebeveynlerin savaşına çocuklar taraf edilmekte ve mağdur edilmektedirler. Çocuklar açısından velayet savaşı hiçbir anlam ifade etmese de “ulaşamadığı ve göremediği ebeveyn” durumunun, kanunlar aracılığı ile oluşturulması derinden yaralanmalarına sebep vermektedir.

Velayeti elinde bulunduran tarafın hırs ve öfkesiyle çocuğu diğer ebeveyne göstermek  istememesi, diğer ebeveynle kişisel ilişkisini törpülemesi ve daha fazlaca çocuğun kafasındaki rol modelliğini bitirip yok etmesi çocuklarda ağır travmalara yol açmaktadır. Bu travma 1985 yılından itibaren Amerika Birleşik Devletlerinde Dr. Richard Garderner tarafından tanımlanan fakat henüz ülkemizde bilinmeyen bir hastalığın doğmasıyla kendini gösterir. Bu durumun adı Ebeveyne Yabancılaşma Sendromudur. Psikolojik tacizin boyutuna bağlı olarak ortaya çıkan yabancılaşma kademe kademe tanımlanabilmektedir. Psikolojik tacizci yabancılaştırıcı olarak tanımlanır .

Kişisel ilişkisi sadece icra vasıtasıyla bile kesilen çocuk örselenmekte ve bu sendroma tutulmaktadır. Devletin ve kuvvet erklerinin bu çocuk hakkı ihlaline etkin bir çözüm bulması gerekmektedir. Toplumsal yaraların bir çoğunun temelinde yer alan psikolojik tacizlerin engellenmesi aslında başka alanlarda  ki bir çok sorununda kendiliğinden çözülmesine sebep olur. Yukarıda anlatılan velayet çatışmalarında taraf olarak devlet kuvvet erklerinin gerek takip gerek danışma gerekse çözüm sürecinde aktif rol oynaması örneğin kadın cinayetlerinde gözle görülür azalmaları da beraberinde getirecektir.

Ülkemizde yıllardır belli belirsiz yaşanan tüm psikolojik tacizler ve ortaya çıkardığı travmaların toplumsal düzeyde tedavi edilmesi önemlidir.

Çözüm ise; Demokrasi ye yapılmış  psikolojik ve fiziksel bir şiddetle ortaya çıkarılan darbe anayasanın bir an önce yenilenmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken toplumsal bu yöndeki ihtiyaçları karşılayacak düzeyde kendi öz benliğiyle gelenek ve görenekleriyle bütünleşmiş, Uluslararası İnsan Hakları Beyannemeleri’ne uygun halde ve mutabakatla oluşturulmuş olmasıdır.

Saygılarımla                


Dr.Erkut ERDOĞAN     

 

Dr. Erkut ERDOĞAN
Latest posts by Dr. Erkut ERDOĞAN (see all)

Bir cevap yazın