Kısaca; yasalar yüzünden çeşitli mağduriyetler yaşayan bireyleriz.
Herkes gibi bizler de mutlu bir yuva kurmak ve çoluk çocuğa karışmak düşüncesiyle evlendik. Evlenirken aklımızdan boşanmak veya ayrılmak yoktu. Bir ömrü bir arada yaşama düşüncesi içerisindeydik.
Her yolculuk gibi evlilikte de yol kazası olur ve bizler bu kazayı yaşadık. Yani ayrılık ve boşanma süreçlerini yaşadık.
Sorun tam da burda başlıyor.
Bir kaza yaşandığında Hukuk sisteminin daha olayı araştırmadan taraf olduğunu düşünün.
Evet, TARAF!
Maalesef kadını sırf “DUL kalması, okutulmamış ve çalıştırılmamış olması” sebebiyle mağdur gören ve Toplumu Ataerkil olmakla suçlayarak; bunun hesabını Erkeğe yükleyen ve “Küçük çocuk anne bakım ve şefkatine muhtaçtır” diyerek, menfaatini her halükarda anne yanında gören bir Hukuk düzenimiz var.
Peki bunlar doğru mu?
Bunlara şimdilik sadece KISA cevaplarımızı yazalım;
- Kadının DUL kalması kadın açısından büyük bir sorun olsaydı Boşanma Davalarının kaynağı büyük oranda kadınlar olmazdı. Toplum’un “Ataerkil” olduğu varsayımını doğru kabul edersek; Toplumsal bir sorunun bireye yüklenmesi Haksızlıktır. Toplumsal sorunlara çözüm üretmesi gereken kamudur. Bu sorumluluk bireylere yüklendiğinde yeni sorunlar doğar.
- Kadının daha doğrusu her bir bireyin “Okutulması ve Çalıştırılması” Ailesinin ve Devletin sorumluluğudur.
Ailenin ve Devletin bu sorumlulukları yerine getirmemiş olması veya kadının kendi tembelliğinin vebalinin ömür boyunca eski eşe yüklemek haksızlıktır. - Dünyada ve Türkiye’de yapılan araştırmalarda; Suçlu çocukların %98 oranında küçük yaşlarda “baba yokluğu” çektiği ortaya konulmuştur. Baba yokluğunun anne yokluğundan daha tahrip edicidir. Baba ile sağlıklı bir ilişki geliştiremeyen Erkek çocuklarda feminen özellikler gelişir. Baba eksikliği yaşayan kız çocukların ise yabancı erkeklere karşı zayıf oldukları gözlenmektedir.