Boşanma Hukuku Düzeltilsin

 

Hukukta ayrımcılık sömürü doğuruyor.
Boşanma ve Velayet; “Rant, Sömütü ve Şantaj” aracı olmaktan çıkarılmalıdır.

Sistemin Kadından yana taraf olması eşler arasındaki güç dengesini erkek aleyhinde aşırı bozmuş ve boşanmanın bütün yükünü de erkek üzerine yıkarak boşanmayı kadın için cazip hale getirmiştir.
Gücün, insanı azgınlaştırma ve tetikleme potansiyeli özelliği göz ardı edilerek çıkarılan yasalar ve Mevcut Hukuk sisteminde kadınlara sağlanan olağanüstü imtiyazlar; kadınlar tarafınca pervasızca istismar edilmektedir.
Çok belirgin bir kusuru ispatlanmadıkça; hemen hemen her davada kadına “sırf dul kalması nedeniyle” nafaka bağlanmakta ve tazminat verilmektedir.
Avukatlar erkek tarafının davasına peşinen kaybedilmiş dava gözüyle bakmakta ve davayı almak istememektedir.
Boşanma davaları maalesef gerçekler üzerinde yürümemektedir. Kadının avukatı tarafından döşenen dava dilekçesi, (erkek belgeli ispatlı cevaplar verse bile) kadının beyanı ve iki yalancı şahit (annesi kardeşi) ile doğru kabul edilmektedir.
2012 yılında çıkarılan 6284 sayılı yasayla kadınlara boşanma öncesinde beyan esaslı kendi delilini oluşturma imkanı sağlanmıştır. Kadının beyanını “delilsiz doğru” kabul eden ve “mağduriyetleri önleme” iddiasıyla çıkarılan yasaların faydalı hiç bir etkisi olmadığı gibi “boşanma davalarında” kadınlara erkeği sömürü imkanı sağlamıştır.
Ayrıca suç şahsidir, bir kaç mağduru bahane ederek “ayrımcılık yapılması” adaletsizliktir ve bir cahilin suçu nedeniyle tüm müslümanların potansiyel terörist kabul edilmesinden farksızdır.
Boşanma davası sürerken açılan boşanma kaynaklı ceza ve hukuk davaları; boşanma davası reddedilse bile sürmekte ve ikinci boşanma davasına delil olarak ileri sürülebilmektedir. Sonuçta erkeğin kendisinden ve evlilikten kaynaklanmayan durumun vebali erkeğe yüklenebilmektedir. Boşanma davalarında Yargıtay içtihatlerinin hep erkek aleyhine yorumlanarak verilmesi incelenmesi gereken bir husustur. “Erkeklerin çoğunlukla kusurlu bulunması” anlaşılabilir bir durum değildir.
Sistem adeta kadına; Velayet, Nafaka ve Tazminat garantisi vermektedir.
Evlenirken, evlilik süresince ve boşanırken bütün yük erkeğe yüklenmektedir. Erkek boşanma sonucunda ekonomik olarak çökerken, kadın bu işten zenginleşerek çıkmakta ve (evlenmediği veya erkekten daha yüksek bir gelir elde etmediği müddetçe) ömür boyu Nafaka adı altında erkekten “boşanma maaşı” almaktadır. Devlet kendi kadrolu memuruna sağlamadığı güvenceleri, boşanan kadına “erkeğin sırtına vurarak” sağlamakla “Sosyal Devlet” rolünü oynamaktadır.
Toplumsal bir sorun olarak ileri sürülen “kadının çalışmaması ve okutulmasının” esas suçlusu kocası olmadığı halde; bu yükün eski kocaya yüklenmesi kabul edilebilir bir durum değildir. OKUTMAYAN VE ÇALIŞTIRMAYAN “KENDİ AİLESİ VE TOPLUM” OLDUĞUNA GÖRE BU SORUMLULUĞUN KOCAYA YÜKLENMESİ HAKSIZLIKTIR.
Boşanan kadın çoğu zaman “nafakası kesilmesin” diye Resmi olarak evlilik yapmamaktadır. Bu durumda “Kadının birliktelik yaşadığı kişi” evli ise bu ilişki sonucunda başka yuvalar da yıkılabilmektedir.
Boşanan Erkek de çoğu zaman parasızlık nedeniyle yeni bir yuva kuramamakta ve/veya “bu düzende evlenmenin mantıksız olduğunu” düşünerek “serbest bir yaşam tarzını” benimsemekte ve bu da benzer şekilde başka yuvaların yıkılmasına neden olabilmektedir.
Her zorluk aşılıp kurulan ikinci evlilikler de “önceki evliliğin nafaka ve velayet baskısı” nedeniyle yıkılabilmektedir.
Ayrıca Nafakanın “Ülke Ekonomisine ve İstihdama olumsuz etkisi” de gözardı edilmektedir. Nafaka alan kadın, bir tarafta “nafakası kesilmesin” diye evlenmediği gibi iş imkanı olsa bile çalışmaktan da kaçınmaktadır. Erkek ise çalışma azmini, şevkini kaybetmekte ve emeğini düşmanına yedirmeme adına işsizliği bile benimseyebilmektedir. Asgari ücretli bir çalışanın nafakayı ödedikten sonra eline geçen paranın -özellikle büyük şehirlerde- yol parasına bile kafi gelmeyeceği düşünülmemektedir.
Dünyada başka hiç bir ülkede emsali bulunmayan bu Boşanma Hukuku mutlaka düzeltilmelidir.
Boşanma sonucunda erkek; tüm birkimini, yuvasını, evlatlarını kaybetmekte, tazminat, nafaka, avukat ve mahkeme masrafları nedeniyle yüklü bir borç altna girmektedir. Nafaka ödeyemeyen erkek her şikayette 3’er aylık hapis ile cezalandırılmaktadır. Nafakanın varlığı zaten zulüm iken, ödeme imkanı bulunmayan erkeğin bir de hapsedilmesi; ahlaki, hukuki ve adaletli değildir. Sonu belli olmayan bu borç yüzünden erkeğin hayatına yeni bir yön vermesi mümkün değildir. Kimse yarım maaşlı ve sorunları bitmeyen biriyle yuva kurmayı istemeyecektir.
Her şeyini ve yeni bir hayata başlama imkanını kaybeden erkeğin de sakin durması beklenemez. Kadın cinayetlerinin, evlilik dışı ilişkilerin, yalnız ve serbest hayat tarzınının artmasında; bu adaletsiz hukuk düzeninin büyük payı vardır.
Herşeyini ve çocuklarını kaybettiği için Cinnet geçiren sistem mağduru erkek; kadını öldürüp kendi hayatını da bitirebilmektedir.
Kötülük kolaylaştırıldığında yayılmaktadır.
Kadın açısından boşanmayı kolaylaştıran, hatta adeta ödüllendiren bu sistem yüzünden aileler dağılmakta ve özellikle çocuklar mağdur olmaktadır.
Hukukumuzda Velayet ilke olarak kadına verildiğinden dolayı, bu konu da istismar edilmekte ve Şantaj aracı olarak kullanılmaktadır.
Velayet İslam Hukukuna göre babaya aittir.
(Talak6: ayet iddet ve hamilelik ile nafakayı sınırlamaktadır ve emzirme için ise ÜCRET verin denilmektedir -Nafaka değil- ve sıkıntı yaşarsanız başka kadın emzirir),
(Bakara233: Baba için 2 yıl emzirirler),
(Ahzab5: Onları babalarına nispet ederek çağırın) ve
(Veda Hutbesi: Çocuk doğduğu yatağa aittir. Babadan başkasına soy nispet edene lanet olsun.)
Yasada “çocuğun menfaati esastır” denilmesine rağmen Hukuk; Yasaya, Örfümüze ve Kültürel yapımıza aykırı bir şekilde (kusur durumuna bakılmaksızın) velayeti ilke olarak anneye vermektedir. Bu durum boşanmalarda kadınlara büyük avantaj sağlamakta, adeta çocuğu ŞANTAJ ve SÖMÜRÜ aracı olarak kadına sunmaktadır.
Baba yokluğunda erkek çocukların; psikoseksüel gelişim bozukluğu görüldüğü, kadınsı tavırlar sergiledikleri ve başarı, sorumluluk, özgüven, öfke kontrolü sorunları yaşadıkları tespit edilmiştir. Kız çocuklarda ise daha fazla erkeklerle uygunsuz ilişkiye girdikleri, daha fazla baştan çıkarıcı davrandıkları, daha erken ve daha sık flörte ve cinsel ilişkiye başladıkları yapılan araştırmalarda görülmüştür. Hukuk sistemimizde baba yokluğu çocuk üzerindeki etkisi tamamen göz ardı edilmektedir.
Annelerimize ilişkin duygularımız; bu gerçekleri görmemize ve düşüncelerimizin doğru zeminde ilerlemesine maalesef engel olmaktadır. “Anne mağduru çocuklar” bu düzende bir mevkiye gelemedikleri için seslerini duyuramamakta veya gelseler bile azınlıkta kalmakta, bu konulardan bahsetmekten de mümkün olduğunca kaçınmakta ve bu durum; gerçeklerin algılanmasına engel olmaktadır.
Baba açısından çocuğa bakmanın büyük zorlukları vardır ve ciddi bir yüktür. Çocuğu umursamayan veya çocuğuna iyi bakılacağını bilen hiç bir baba; bütün varlığını ve yeni bir hayat kurabilmek için kullanabileceği zamanını harcayarak velayeti almak için uğraşmaz. Risklerine ve zorluklarına rağmen, velayeti almak için baba olağanüstü büyük bir çaba harcıyorsa mutlaka ciddi bir nedeni vardır.
Kadın bunları kullanarak erkeği tehdit edip sömürdüğünde, kimi zaman yaşanan cinnet vakaları neticesinde cinayetler ve intiharlar yaşanmakta, kimi zaman öncesinde mazbut bir hayat yaşayan erkekler bile alkol, uyuşturucu veya başka bağımlılıklara yönelmektedir.
İnançlarımıza, örfümüze ve doğal olana uygun şekilde “Velayetin babaya verilmesi” temel ilke olmalıdır. Velayetin çocuğun masraflarını üstlenen tarafa verilmesi çocuğu “Rant ve Şantaj aracı” olmaktan çıkaracaktır.

Gücün, insanı azgınlaştırma, tetikleme potansiyeli vardır. Eşler arasında mutlaka bir güç dengesi kurulmalı ve bu denge hukukla düzenlenmelidir.
Bunlar göz önünde bulundurularak ve kültürel ve dini hassasiyetlerimiz de düşünülerek; 6284 Yasa, Boşanma Hukuku ve Velayet’in daha adil bir sisteme oturtulması devletin, toplumun, tarafların ve çocuğun menfaati açısından elzemdir.

Kampanyayı İmzalamak için tıklayın

 

Yasin Emrak

About Yasin Emrak

Sürüye uymayan her koyun, çoban için derttir. Ortak aklın ne olduğunu birgün keşfedersek belki bir şeyler düzelir.

Bir cevap yazın