Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) açıklamasına cevabımızdır.

www.barobirlik.org.tr/Haberler/yoksulluk-nafakasinda-yeni-bir-yasal-duzenlemeye-ihtiyac-yoktur-80658 internet adresinde bir bildiriye cevaben:

Öncelikle komisyonun adından başlayalım. Kadın hukuk komisyonu ne demektir. Bu bir ayrımcılık değil midir? Hukuk hem kadın hem erkek için aynı derecede önemli değil midir? Barolar Birliğinin Kadın Hukuku Komisyonu varsa benzer şekilde Erkek Hukuku komisyonu da olmalı!?

Adaletin tesisinin bir unsuru olarak Avukatların temsilcisi olan Türkiye Barolar Birliği’nin “kendi üyelerinin zenginleşmesinden” çok adaletin sağlanmasına yönelik çalışmalar yapmasını beklemek isterdik. Ancak bugüne kadar yapılanlardan anlaşılmıştır ki Türkiye Barolar Birliği’nin adaleti sağlama gibi bir amacı yoktur. 

Mağdur edilmiş insanlardan oluşan Babalar Ve Çocuklar Derneği (BABADER); “işlemeyen anayasa, işlemeyen kanunları” konuşmak yerine, “uygulamalardan ve yapılan haksızlıklardan” söz etmeyi tercih etmektedir. Kaldı ki yasalar da adil ve bilimsel veri tabanlı değildir. O nedenle Barolar Birliği (BB) nin uygulanmayan ya da uygulanma imkanı olmayan, bilimsel ve adil olmayan yasaları yazmasının bir anlamı yoktur.

Peki, uygulamalar ve gerçekler nelerdir?

“Yoksulluk nafakası her koşulda süresiz değildir” söylemi gerçek olmayan bir söylemdir.
  • Nafaka zaten yasal soygundur. Çünkü yoksulluğa sebep olmayan kişiden sebep olmadığı bir mağduriyet için zorla para tahsil edilmektedir. Ayrıca uluslararası sözleşmelerde alacak nedeni ile hapis cezası uygulanması insanlık onuru ile bağdaştırılmadığı halde hak olmayan nafakanın tahsil edilememesine dayanarak Türkiye’de nafaka hapsi zulüm üstüne zulüm olarak uygulanmaktadır.
  • Bir zulmün zulüm olarak kabul edilmesi için herkese yapılmış olması gerekmez. Haksızlığa uğrayan bir kişi dahi olsa haksızlık haksızlıktır.
  • Kadın çalışma kapasitesine sahip iken hatta okumuş tahsilli iken bile nafaka bağlanmaktadır. Hakimler erkeğe “git çalış” demekte ama kadınlara “çalışmak için iş aradın mı” diye sormamaktır. Baronun bahsettiği gibi kadınlar aciz varlıklar değildir. Piyasada eleman arayan binlerce insan ve firma vardır. Özellikle bebek bakıcılığı ve temizlik işleri için çalışan bayanlar çalışacak kadın bulamamakta mağdurum diyen kadınlar ise ücret beğenmemektedir.
  • Boşanınca iş bulamayan “kapasitesiz bayanların” kapasitesiz olmasının sebebi; “kadınların bedava hayata” alıştırılmasıdır. Sosyal destekler, yetim maaşı, nafaka ve pozitif ayrımcılıklardan dolayı “Okumayı ve çalışmayı lüzumsuz” görmekte, zengin koca bulup “olursa çalışmama, olmazsa nafaka ve tazminat alma” hayalleri kurmaları neticesindedir.  Ayrıca elinde hiçbir meziyeti olmayan erkeklere devlet ne yetim maaşı, ne kadından nafaka, ne de kendi bütçesinden bir geçimlik bağlamamaktadır. Bu uygulama erkeğe yapılınca normal ise kadına yapılınca neden mağduriyet sayılmaktadır?
  • Ajitasyon maksadıyla bir kaç uç örnek olarak, fakir ve çaresiz kadınlar gündeme getirilirken;  Barolar Birliği’nin “astronomik rakamlarla (ayda 150 bin TL) nafaka alanların bunları hak etmediği, nafakanın (örneğin 10 000 TL ile) sınırlanması gerektiği” gibi bir açıklamasını hiç göremiyoruz. Bu yaklaşımda üyelerinizin kazançlarının azalacak olmasının bir etkisi olabilir mi?
“Yasal soygun süresiz olunca haksızlık, süreli olunca haktır” diye bir mantık olamaz! Nafaka her türlü zulümdür. Hak değildir haksızlıktır. Kadınların hayatta ikinci plana itildiği ev hanımlığa zorlandığı söylemi 50 yıl öncesinin söylemidir.
  • Şuanda gençler arasında çalışmayan bayan ile evlenme isteği çok düşüktür. Kadının da artık çalışması beklenmektedir.
  • Kadınların çalışmak istediği ve erkekler tarafından çalıştırılmadığı yalandır. Kadın evlenirken eşinin isteklerini bilmekte ona göre evlenmektedir. Çalışmak isteyen bir kadın çalıştırmak istemeyen bir kişi ile evliliği kabul etmemelidir. Bu konu da yapılması gereken evlilik sözleşmelerinin tamamen serbest bırakılmasıdır.
  • Ev hanımlığı yapan kişilerin çoğu zaman eşleri çok ağır şartlarda çalışmaktadır. Çalışmamak erkeğin değil kadının tercihi olmaktadır. Sözgelimi madende çalışan hiçbir erkeğe eşi senin yerine ben çalışayım sen evde çocuk bak dememektedir. Yani ev hanımlığı erkeğin değil kadının tercihi olmaktadır.
  • Bir kocanın karısına “çalışma evde otur” demesi yasal olarak suçtur. Bunu bırakın mevcut uygulamalarda bekâr bir erkeğin evinde kalan evli kadına kocasının “oraya gitme” demesi bile suç sayılmaktadır. Durum bu iken her türlü ufak tartışmayı 6284 sayılı kanun ile polise mahkemeye taşıyan kadınların hiçbiri eşim beni evde zorla tutuyor ev hanımı yapıyor diye bir uzaklaştırma kararı almamıştır. Çünkü ev hanımı olmayı kendileri tercih etmektedir.
  • Mer’i uygulamalarda kadına “çalış” demek suç olduğu gibi “çalışma” demekte suçtur. Yani kadının çalışıp çalışmama konusunda özgürlüğü vardır. Ancak erkeğin çalışmama özgürlüğü yoktur, çalışmaması kusur sayılmaktadır. Yani bu konuda baskı kadına değil erkeğe yapılmaktadır ve bu baskı sözde hukuk eli ile zorlama ile yapılmaktadır.
  • Kadın ve erkek boşandığında kadına “git çalış” denmesi bir haksızlık ise bu haksızlık erkeklere ömür boyu yapılmaktadır. Üstüne de “nafaka öde” denilmektedir.
  • Kadın okutulmadı ise meslek sahibi yapılmadı ise bu anne ve babasının ayrıca devletin ayıbıdır. Sorumlu olan onlardır. Buradan doğacak mağduriyeti eski eşin değil onların gidermesi gerekir.
  • Kadın istihdamını her sektörde eşitlemek eşitlik ilkesine uygun düşecek iken kadın dernekleri; doktorluk, avukatlık, milletvekilliği gibi mesleklerde eşitlik hatta kadın fazla olsun söylemini dile getirmekte ancak maden, askerlik, çöp toplama gibi hizmetlerde eşit olmayı istememektedir.
  • Ortalama yaşam sürelerine bakıldığında kadınlar erkeklerden 6 sene daha fazla yaşadığı halde kadınlar 5 sene erken emekli olmaktadır. Hâlbuki erkeklerin kadınlara göre 6 sene daha erken emekli olması gerekir.
Nafaka konusunda asıl mağdurun kadınlar olduğu iddiası “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” iddiasıdır.
  • Madem nafaka uygulaması kadınları mağdur ediyor neden nafakanın kalkmasını ve kadınların kendine yeterli bireyler olarak varlıklarını sürdürmelerini talep etmiyorsunuz?
  • Asgari ücret az ise kadına ne kadar az ise erkeğe de o kadar azdır. Yani siz nafaka alacak kişiyi düşünürken borçlusunu neden düşünmemektesiniz?
  • Nafakaların çok cüzi olduğu söylenmektedir. Hırsızlık hırsızlıktır cüzi de olsa nafaka zulümdür.
  • Kadınların erkeklerden korktuğu söylenmektedir. Ancak esas olarak erkekler kadınlardan korkmaktadır. Kadının beyanı ile hayatının sönebildiği bir hukuk sisteminde erkekler evlilikten kaçar olmuştur. Kadınlar neden “korktukları” erkek ile evlenmektedirler. Gerçekten “korkan” kadınlar zaten boşanma davası bile açamazlar. Nafaka bile talep edemezler.
  • Esas sorunun “yargı sistemi ve kadınların erkeklere yaptığı zulüm olduğunu” en güzel örneği ile içişleri bakanı açıklamıştır. “Kadın cinayetlerinde cinayet işleyen erkeklerin % 86 sının daha önce bir sabıkası yoktur.” Yani bu insanlar mevcut sistem neticesinde cinnet geçirmiş kanun bilen, hak bilen vatandaşlardır.
  • Baroların nafaka icrası ile ilgili büyük yükü olduğunu beyan etmişsiniz. Bu da “boşanma pastasından aldığınız payın ne kadar yüksek olduğunu” göstermektedir. Baronun verileri elinizde, alınan nafakalar bunlardan avukatların aldıkları ücretler ve tahsil edilen ve edilemeyen miktarları açıklarsanız daha inandırıcı olursunuz. En yakın zaman da açıklamanızı bekliyoruz.
“Kadın iş dünyasında çoğunlukla dezavantajlıdır” söylemini de inceleyelim.
  • Kadını iş hayatından özellikle devlet ve dev firmalar tarafından desteklenmektedir. Erkekler ise hem çalışmak zorunda bırakılmakta hem de iş imkanları kadına verilmektedir.
  • Hiçbir kadın “evine bakmıyor, elektrik faturası yatırmıyor” diye şikâyet edilmemiştir. Ancak erkek bunları yapmaz ise “boşanma sebebi” sayılmaktadır. Yani erkeğe işin verilmesi gerekirken kadına iş istihdamı devlet eli ile sağlanmaktadır.
  • TÜİK yayınlarında görüldüğü gibi okuma oranlarında kızlar lehine bir durum vardır. Bu durum onların becerisinden çok, eğitim sisteminin yapısından ve devletin desteğinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca erkeğin kariyer için askerlik önünde bir engel olarak durmakta iken, kadın eğitim sürecinde bile rahatlıkla kariyer yapmaktadır. Bu nedenle erkekler hayata daima geriden başlamaktadır.
  • Kadınların; kendi ayakları üzerinde durmak yerine, genelde kendinden daha yüksek statüde biriyle evlenerek yaşam düzeyine yükseltme” gayretinde olmaları, iş hayatında yeterince yer edinememelerinin asıl nedenidir. İş hayatına atılan kadınlar bile Zengin kocayı bulunca karıyerden kolayca vazgeçmektedirler. Tersine erkekler kendinden daha yüksek gelir düzeyinde kadınlar tarafından kolay kolay kabul görmemekte, görseler bile çalışmaktan asla vazgeçmemektedirler. Kadınların iş hayatına katılımına direnç oluşturan bu kısır döngüde nafakanın destekleyici yönü gözardı edilmemelidir.
  • Kız çocuklarının brüt okullaşma oranının, erkek çocuklarının brüt okullaşma oranına olan göreli büyüklüğünü ifade eden cinsiyet eşitliği endeks değeri, 1’e eşit ise kız ve erkek çocukları arasında eşitlik bulunduğu anlamına gelir. Cinsiyet eşitliği endeks değerinin, 1’den küçük olması erkek çocukları lehine eşitsizlik, 1’den büyük olması ise kız çocukları lehine eşitsizlik olduğunu gösterir.
    Cinsiyet eşitliği endeksi öğretim türüne göre incelendiğinde;
    2016 yılında ilköğretim öğrenci cinsiyet eşitliği endeksi 1,009,
    ortaöğretim cinsiyet eşitliği endeksi 0,943 ve
    yükseköğretim cinsiyet eşitliği endeksi 0,964 oldu.
    Cinsiyet eşitliği endeksi yıllar itibariyle incelendiğinde ise; yükseköğretim cinsiyet eşitliği endeksinin 2008 yılından beri sürekli kız öğrenciler lehine gelişme gösterdiği görüldü.
Kadın istihdam oranlarının düşük olması erkeklerden değil kadınlardan kaynaklıdır.
  • Daha iyi çalışan daha iyi iş imkânı bulur. Bir patron; iyi çalışan bir kadını neden işten atsın, neden kötü çalışan bir erkeği işe alsın? İnsanlar işyerlerinde dedikodu ve entrika çevirmek yerine işlerine yoğunlaşırlar ise elbette daha başarılı olurlar. Daha çok istihdam edilirler.
  • Yüzyıllardır erkekler savaşlara gitmekte can vermektedir. Halen bu durum askerlik görevi olarak devam etmektedir. Ancak hiçbir kadın örgütü ve baro kadınlar da askere alınsın savaşa gitsin, kadınların askerlikte istihdam oranı % 1 dememiştir. Yani savunduğunuz dava adalet ve eşitlik değildir.
  • Erkeğin eve bakmak zorunda olduğu bakmadığında boşanmaya ve tazminat ve ömür boyu nafakaya maruz kaldığı bu yargı sisteminde tabii ki erkeklere daha çok çalışma imkânı verilmelidir. Ne varki durum tam tersidir. Kadına her yerde pozitif ayrımcılık yapılmakta erkekler hak ettiği halde, bırakın pozitifi normal hakkını alamamaktadır.
  • Kurumlarda erkek lehine işe alım önceliği olduğu tamamen uydurmadır.  Böyle bir durum var ise Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na başvurabilirsiniz. Hatta bunu yapan kurumları sayfanızda yayınlayabilirsiniz. Ancak pozitif ayrımcılık adı altında erkeklere yapılan zulmün küçük bir örneğini size KEFEK (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu) yönetmeliğinden örnek verelim. Sözde kadın erkek eşitliğini sağlayacak komisyon için çıkarılan kanun madde 2 ikinci fıkrasında “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeleri belirlenirken kadın milletvekilleri ile insan hakları konusunda uzman milletvekillerine öncelik tanınır” ifadesi bulunmaktadır. Sözde “Eşitlik komisyonu” kanununda dahi eşitliğe aykırı maddeler bulunması ve kimseden itiraz gelmemesi düşündürücüdür.
Erken yaşta evlendirilen kadınlar yükünü yine erken yaşta evlendirilen erkeklerin üzerine atmaktadır.

Erken yaşta çalışmak zorunda kalan erkeğe kimse yardım etmemektedir. Erken yaşta evlenen erkek hapise atılmakta ancak kadın atılmamaktadır. Çoğu zaman bu evlilikler kadının rızası ile olmaktadır. Çalışmamak kadının kendi tercihidir. Ancak erkeğin çalışması hem toplumsal hem yargısal zorlamadır. Toplumsal Cinsiyet eşitliği ile nafaka arasında bağlantı kurmanız çok ilginç olmuştur. Toplumsal cinsiyet eşitliği cinsiyetlerin eşitlenmesi demektir. Sizin kastınız sanırım cinsiyet eşitliğidir.

    • Gelişmiş ülkeleri nafaka olarak örnek alamayız demişsiniz. Zaten İslam ülkelerini ve Kur-an’ı da örnek olarak almıyorsunuz. Hiçbir veri ve bilgi barındırmayan yorumlarınız ile nafakayı süresiz olarak hak görüyorsunuz. Yargılamalarda haklı erkeklerin bile haksız ilan edildiğini en iyi siz biliyorsunuz. Çünkü bunu siz başarıyorsunuz.
    • Kadına gelişmiş ülkelerde sosyal destek verildiğinden bahsediyorsunuz. Oysa erkeğe; ne gelişmiş ne gelişmemiş hiçbir ülkede destek verilmemektedir. Bunu neden bir hukukçu! olarak dile getirmiyorsunuz? Boşanma ile yoksulluğa düşen kadın yoktur tembellik ile yoksulluğa düşen kadın vardır.
  • Mirastan pay verilmeyen kadınların sorumluluğunu, neden kendi ailesine değil de eski kocasına yüklüyorsunuz? Kendi ailesinden “alacağı ve almadığı haklarda” avukaların bir menfaatinin doğmaması bu konuya olmayan ilginizin sebebi midir?
  • Türkiye de şiddet gören kadından çok şiddet gören erkek vardır. Nafaka ve tazminatlar nedeni ile ve diğer kadınların da aynı şiddeti yapması nedeni ile zinaya girmemek için evli kalmak zorunda kalmaktadırlar. Zina günah olmasa birçok erkek zaten evlenmez. Dinin ve devletin ayrıca kadınların baskısı yüzünden esasa olarak erkek boşanamamaktadır. Bu gerçek boşanma davası açan kadın/erkek oranlarından da bellidir. Kadınlar %91 oranında boşanma davası açan taraftır. Bu konu da barolar birliği olarak elinizde yeterli bilgi olduğu halde açılmazsanız sorumluluk altındasınızdır. Nafakanın süresiz olmadığıı söylemenize Yargıtay ikinci daire başkanı bir video ile çok güzel cevap vermiştir. https://www.yenisafak.com/video-galeri/gundem/omer-ugur-genccandan-dikkat-ceken-suresiz-nafaka-aciklamasi-2190278  adresinden sözü geçen açıklamayı dinleyebilirsiniz.
  • İmzaladığımız uluslararası sözleşmeler ve Anayasamızın 10. maddesinde de yazdığınız gibi “toplumumuzda hala dezavantajlı bulunan kadın lehine pozitif ayrımcılık yapmak adaletin bir gereğidir.” diye bir ifade yoktur. Bunu bilmemeniz ayıp, bilerek doğrusunu söylememeniz ise daha büyük ayıptır. Aksine bu madde eşitlikten bahsetmekte hiçbir zümreye ayrıcalık tanınamaz demektedir. Ancak uygulamada her alanda kadına eşitliğin ötesinde ayrıcalık tanınmaktadır ve bu zulüm seviyesindedir. Hatta 6284 sayılı yasa ile hukuku katleden “beyan” esası ile bir kişinin başka kişiyi evinden 6 ay atması kanunu getirilmiştir. Erkekler kadınlardan çok daha fazla şefkatli olduğu için bu maddeyi kullanmamaktadır. Kadınlar ise pervasızca, haksızca, çıkar amaçlı ve avukatları besleyecek şekilde bunu kullanmaktadır. Avukatlarda bu durumdan pek de rahatsız değildir.
  • Kadınların cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan dezavantajından çok avantajları vardır. Babalar ve Çocuklar Derneği olarak kadınların eşitlik temelli her alacaklarını almaları için yanlarında hakkından fazlasını almalarının karşısındayız. Nafaka bir hak değil haksızlıktır. Mevcut yasaların düzeltilmesi kadını çalışmaya ve üretmeye teşvik edeceği gibi ailelerin kolayca yıkılmasının da önüne geçecektir. Ne varki bu durumda da üyelerinizin gelirleri azalacaktır. “Nafakada yapılacak bir düzenleme ve nafakanın kalkması ile erkeğin hayatını rahat devam ettirmesi” sözünüz sizin erkeklere ve onların rahatlamasına olan tavrınızı çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bir kişinin rahat yaşaması adaletsizlik ise zenginlerin elinden tüm konforu alın gitsin. Böyle bir mantık olabilir mi?
  • Sırf “Erkekler rahatlamasın ve/veya kadın yoksulluğa düşmesin” diye hiçbir bağı kalmamış “kadına ömür boyu nafaka ödesin” düşüncesi, “boşanan kadınlar haftada bir kadın yokluğuna düşen eski kocalarının ihtiyaçlarını gidersin” düşüncesi ile eşdeğerdir. Bir erkeğin boşandığı kadından herhangi bir şekilde rızası dışında faydalanmak istemesi ne kadar etik ise bir kadının da boşandığı erkekten herhangi bir şeyinden rızası dışında faydalanmak istemesi ancak o kadar etiktir.
  • “Yoksulluk nafakasının kaldırılması kadınların kazanılmış haklarının çalınması” ise siz 1988 den önce 1 yıl olan nafakayı süresiz yapmakla, Atatürk’ten beri süregelen erkeklerin haklarını gasp etmiş olmuyor musunuz?  Sizin bu mantığınız ile “hırsızın çaldıkları da kazanılmış bir hak” olmaktadır. Babalar ve Çocuklar Derneği olarak adliyelerde ve yargıda uğradığımız haksızlıkları sizin açıklamalarınız ile çok daha iyi anlıyoruz.
  • Açıklamanızın son kısmında “kadınlar adına mücadelemize devam edeceğiz” cümlesi yerine hukuk adına hak adına mücadelemize devam edeceğiz sözünü duymak bizi mutlu ederdi. Ancak bu cümlede malumun ilanı olduğu için yerinde olmuştur. Türkiye Barolar Birliği hukuku değil, kadınları, aileyi, Türk milletini değil, geleceğimizi değil üyelerinin haram ya da helal olsun kazançlarının artmasını düşünmekte bu yolda çalışmalar yapmaktadır kanaati toplum da ve derneğimizde hâkimdir.
  • Babalar ve Çocuklar Derneği olarak “nafaka hak değil haksızlıktır” diyoruz. Kadınların sürekli kayırılmadığı erkeklere zulüm edilmediği eşit ve hakkaniyetli yönetimler, yargıçlar, barolar olmasını temenni ediyoruz. 2019/05/16

DESTEKLERİNİ AÇIKLAYAN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI   :

Babalar ve Çocuklar Derneği (BABADER) BOFİSDER

 


 


Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) Söz konusu açıklaması şöyledir :

YOKSULLUK NAFAKASINDA YENİ BİR YASAL DÜZENLEMEYE İHTİYAÇ YOKTUR

15.05.2019 880

Son günlerde kamuoyuna ve basına yansıyan yoksulluk nafakasının süreli hale getirilmesi için yasal düzenleme yapılacağı yönündeki hazırlıklar Merkezimiz tarafından dikkatle ve endişeyle takip edilmektedir.

Yoksulluk nafakasında yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olmadığı Medeni Kanunun 175. ve 176. maddelerinin doğru okunduğunda anlaşılmaktadır.

Yoksulluk nafakasını düzenleyen Medeni Kanunun 175/1 maddesinde;
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir” denilmek suretiyle kusuru ağır olan eşin yoksulluk nafakası alamayacağı ve yoksulluk nafakasının, nafakayı ödeyecek kişinin mali gücü oranında belirleneceği belirtilmiştir.
Kamuoyunda yaratılmaya çalışılan algının aksine yoksulluk nafakası her koşulda süresiz değildir.

Medeni Kanunun 176. maddesinde belirtildiği gibi nafaka alacaklısı öldüğünde veya evlendiğinde nafaka kendiliğinden ortadan kalktığı gibi, fiilen biriyle evli gibi yaşadığında, yoksulluk durumu ortadan kalktığında (miras kaldığında, kadın kayıtlı ya da kayıtsız çalışmaya başladığında, kadına herhangi bir gelir bağlandığında), haysiyetsiz hayat sürdüğünde mahkeme kararıyla kaldırılabilmektedir. Ayrıca mali durumun değişmesi durumunda ödenen nafakanın azaltılabilmesi ve kaldırılabilmesi de şu anki yasal düzenlemeyle mümkündür. Kaldı ki 176. maddede durumun gereklerine göre irat olarak ödenebilen nafakanın toptan olarak da ödenebileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan hakim nafakanın bir defada ve toplu olarak ödenmesine karar verebilir.
Yoksulluk nafakası sadece kadın eşe değil erkek eşe de tanınmış bir hak olup uygulamada daha çok kadınlar lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin nedeni toplumumuzda mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle kadının evlilikte ve boşanma sonucunda yoksullaşmasından kaynaklanmaktadır. Eğitim, iş, siyasal katılım ve gelir paylaşımında cinsiyet eşitliğinin olmayan, giderek eğitim ve çalışma hayatının dışına itilen kadına, boşanma gündeme geldiğinde “Git çalış, kendi başının çaresine bak” şeklindeki söylem ve düşünceler ve buna hizmet edecek yasal düzenlemeler ne derece hakkaniyete uygundur?

Yoksulluk nafakasının süresiz olarak takdir edilmesi nedeniyle birçok nafaka yükümlüsünün mağduriyetine neden olunduğu yönündeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Asıl büyük ölçüde yaşanan mağduriyet, açlık sınırının 2.107 TL olduğu ülkemizde çok cüzi olarak takdir edilen ve büyük çoğunluğu da tahsil edilemeyen yoksulluk nafakası alan kadınlar cephesinde yaşanmaktadır. Uygulamada çekişmeli boşanmalarda hüküm altına alınan nafakaların büyük çoğunluğunun 150-300 TL seviyesinde kaldığı da bilinen bir gerçektir. Kaldı ki bu cüzi nafakalar dahi tahsil edilememekte, nafaka yükümlüsü tarafından ödenmek istenmemektedir. Gerek duyulan korku nedeniyle gerekse icra masrafları yüzünden ödenmeyen nafakaların çoğu icraya dahi konulamamaktadır. Barolarımızın adli yardım dosyalarında nafaka icraları büyük yer tutmakta olup, ne yazık ki büyük çoğunluğu tahsil edilememektedir. İcra kanalıyla yapılan tahsilatlarda ise nafaka üzerinden harç kesilmekte ve icra masrafları alınmaktadır. Bu durum nafaka yükümlüsünün borcunu arttırmakla beraber kadının tahsil ettiği yoksulluk nafakasının ise iyice azalmasına sebep olmaktadır.

Kadın iş dünyasında çoğunlukla dezavantajlıdır. TÜİK’ in 6 Mart 2019 ‘da açıkladığı Hane Halkı İşgücü Verilerine göre 2017 yılında erkeklerin istihdam oranı %65,6 iken , kadınların istihdam oranı %28,9’dur. Yani ülkemizde kadınların iş hayatına katılım oranı erkeklerin yarısından bile azdır. İşveren kadın yerine erkek işçi çalıştırmayı tercih etmekte, kadın kolay iş bulamamakta, çalışma imkânı bulsa bile ucuz veya ücretsiz kreş imkânı yok denecek kadar az olduğundan aldığı düşük ücretin büyük bölümü bakıcıya ve kreşe vermek zorunda kalmaktadır. Bir kurumda kadro hakkı önceliği evi geçindirdiği zihniyetiyle çoğunlukla erkeğe verilmektedir.

Erken yaşta evlendirilen kadın eğitim hakkından da yoksun kalmaktadır. Eğitimsiz ve hiçbir mesleki tecrübesi olmayan kadının boşanma ile birlikte iş bulma olasılığının sıfıra yakın olduğu abartısız bir gerçektir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği sıralamasında 149 ülke arasında 130.sırada yer alan Türkiye’nin yoksulluk nafakasıyla gündeme geldiğinde refah seviyesi yüksek Avrupa ülkeleriyle karşılaştırılması ne derece doğru ve haklıdır? Kadının istihdama katılımının ve sosyal desteklere ulaşımının yüksek olduğu bu ülkelerdeki nafaka uygulaması ülkemize emsal alınamaz. Yoksulluk nafakası konusundaki mevcut yasal düzenleme yerinde olup, aksi düşünceyle yoksulluk nafakasında süre sınırı getirmek boşanmayla yoksulluğa düşecek kadın için büyük ölçüde mağduriyete neden olacak ve kadın şiddet gördüğü bir evliliğe ve erkeğe katlanmak, sessiz kalmak ve bu evliliği sürdürmek zorunda bırakılacaktır.

Sonuç olarak ;

• Kamuoyunda yaratılmaya çalışılan algının aksine şu anki yasal düzenlemede nafaka süresiz değildir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi kaldırılma, değiştirilme, azaltılma şartları mevcut yasayla düzenlenmiştir.

• Yaşanan mağduriyetler mevcut yasal düzenlemeden değil uygulamadan kaynaklanmaktadır. Yargının takdir hakkını hakkaniyete uygun kullanarak oluşan mağduriyetleri önlemesi mümkündür.

• İmzaladığımız Uluslararası Sözleşmeler ve Anayasayamızın 10. maddesinde de belirtildiği gibi toplumumuzda hala dezavantajlı bulunan kadın lehine pozitif ayrımcılık yapmak adaletin bir gereğidir. Yoksulluk nafakası talep eden kesimin büyük çoğunluğunun kadınlardan oluştuğu gözetildiğinde yoksulluk nafakasında süre sınırı getirmenin pozitif ayrımcılık bir yana hakkaniyete aykırı uygulamalara neden olacağı tartışmasız bir gerçektir.

• Kadının cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan dezavantajlı konumu düzeltilmeden ve sosyal devlet gerekleri yerine getirilmeden mevcut yasal düzenlemede değişikliğine gidilmesi kadının mağduriyetini artıracaktır.

• Böyle bir düzenleme sadece boşanan erkeğin hayatına rahat devam etmesine yönelik olup, kadının uğrayacağı mağduriyeti yok saymak, kadını yoksullukla mücadelede yalnız bırakmak demektir.

• Yoksulluk nafakasının süreli hale getirilmesi kadının kazanılmış haklarının geriye gitmesi olup, bu ayrıca kadına yönelik ekonomik bir şiddettir.

​Barolar Kadın Hakları Komisyonları/Merkezleri ve Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) olarak, gerekçelerini açıkladığımız nedenlerle mevcut yasal düzenlemede değişiklik yapılmasına ve yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesine karşı olduğumuzu bildirir, uğradığı veya uğrama ihtimali bulunan şiddet nedeniyle sesini duyuramayan yoksulluk nafakası alacaklısı kadınlar adına mücadelemize devam edeceğimizi kamuoyuna saygılarımızla bildiririz. 

​​​​​​TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ 
KADIN HUKUKU KOMİSYONU (TÜBAKKOM)

Bir cevap yazın