KADEM’in Nafaka açıklaması üzerine BABADER olarak cevabımızdır

KADEM (Kadın ve Demokrasi) derneği’nin resmi internet sistesinde tarih belirtmeden 23.04.2019 tarihinde nafaka tartışmalarına ilişkin hukuki değerlendirme yayınlandı.

Bilindiği gibi KADEM aile üzerine hükümetin aldığı kararlarda çok etkin bir dernektir. Ayrıca Başkan Recep Tayyip ERDOĞAN’IN kızı Sümeyye hanım da derneğin Başkan Yardımcılığını yapmaktadır.

Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk KADEM derneğinin daha önce Ankara temsilciliğinde görev almıştır.  

Bu nedenlerle yapılan açıklamaların tarafımızdan değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

Kadının toplumsal zafiyetine yönelik dillendirilen standartların sorumlusunun eski eş olmadığı açıktır. Bireyi kendi ayakları üzerinde duracak şekilde yetiştirme görevi kendi ailesine ve devlete aittir eski eşine değil.  

Bu nedenlerle; eski eşten alınan Nafakanın “genel veya olaya özel” hiçbir mantıklı ve ahlaki gerekçesi olamaz.

Asgari geçim bu ülkede “yoksulluk sınırı” ise asgari ücretten fazla nafaka ödenmesi nafakanın “yoksulluk” ile alakası olmadığının bir ispatıdır.

Ayrıca erkekler için işsiz olmak bile “yoksulluk” için yeterli değil iken kadın için bu durumun 8000-9000 TL olması aile hukukunda yargının ne kadar taraflı olduğunun bir ispatıdır.

Esas olarak yargı kararları adil olmadıkça hiçbir kanun adaleti sağlayamayacaktır. Adalet olmayan bir devlette yıkılmaya mahkûmdur.

Bugüne kadar hiçbir çekişmeli davada mahkemelerin “süresiz” dışında bir nafaka kararı mevcut değildir. Kaldı ki bundan sonra böyle bir karar verilse dahi bu kararlar süregelen nafaka ödeyenlerin mağduriyetine bir çözüm de değildir.

Süreli nafaka olmasını öneren KADEM in süresiz ibaresinin kalmasını istemesi çelişki olarak görülmüştür. Nafaka kesinlikle tamamen kalkmalıdır. Eğer ki bir mağduriyet var ise bu durum adil bir yargılama ile duruma göre genel hükümler ile verilmelidir.

Boşanmış boşanmamış, evlenmiş evlenmemiş herkesin nafaka ve geçim sıkıntısı vardır. Sadece boşanan kişilerin nafaka ve geçiminin dert edilip diğerlerinin geçiminin düşünülmemesi boşanmaların artmasına destek verilmesi manası taşımaktadır.

Nafaka uygulaması 3 şart beklemektedir. 1. Boşanma 2. Tekrar evlenmeme 3. Çalışmama.

Bu üç şart ile ailelerin yıkılması, zinanın artması ve kayıt dışı çalışma ya da çalışmama teşvik edilmiş olmaktadır.

Yargıtay 2. Dairenin verdiği kararlarda nafaka sağlama yükümlülüğü erkeğe verilirken neden sürekli kadının nafakasının sağlanması desteklenmektedir. Bir erkeğe geçim için destek bir aileye destek iken kadına destek sadece kadına verilen bir destektir. Nafaka ve geçim kanunlara rağmen Yargıtay tarafından esasen erkeklerin üzerine yüklenmiştir. Nafaka konusunda pozitif bir ayrımcılık olacak ise bu erkekler lehine olmalıdır.

Boşanma nedeniyle Nafakaya ihtiyaç duyanların varlığı kabul edilse dahi bunların eski eşe yükletilmesinin bir mantılı bir gerekçesi yoktur. Boşanan kadının kendi acziyetinden kaynaklı mağduriyetinin sorumlusu onu aciz yetiştiren ailesi olmalıdır. 1988 yılından sonra kadınlara sağlanan her yeni imtiyaz sonrası boşanmaların bu denli artması “kadınların boşanma hevesi” açısından düşündürücüdür.

Kadınların erkekler tarafından çalıştırılmadığı söylemleri de tamamen gerçek dışıdır. Kanunen suç olduğu halde bu konuda bir tek kadın başvurusu yoktur. Çalışmayan kişiler kendi tembelliği yüzünden çalışmamaktadır.

Toplumun on binde birlik kesiminin refahı gösterilerek nafaka sorunu geçilemez. Genel olarak nafaka dar gelirlilerin sıkıntısıdır. Yargıtay nafaka borçlusu kadın olduğunda, iştirak nafakasında bile “kendi yoksul olan nafaka ile sorumlu tutulamaz ve asgari ücret yoksulluktan kurtarmaz” derken; söz konusu erkek olduğunda erkeğin dar gelirli olması, işsiz olması bile nafaka ödemesine engel görülmemektedir. Yargıtay ilgili dairesinde kadın lehine bütün kurallar esnetilmekte ve “kadın mağdur olmasın” denilerek açıkça da dile getirilmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere katı kurallar getirilmediği müddetçe erkeğin mağduriyetinin hukuki bir karşılığı olmayacaktır.

Arabuluculuk sisteminin yine sorun üretecek şekilde kurgulanması ciddi bir endişe kaynağıdır. Tarafların ailelerinde seçecekleri kişiler ile bir arabuluculuk sistemi üzerinde konuşularak geliştirilebilir. Boşanma ve Velayet; Rant, Sömürü ve Şantaj aracı olmaktan çıkarılmadığı müddetçe yapılacak her düzenleme başka sorunlar türetecektir. Sorunun esas kaynağı taraflardan ziyade oluşan Boşanma Sektörünün kazananlarıdır.

KADEM’in de destek verdiği İstanbul sözleşmesi 48 maddesi ile arabuluculuğu yasaklamıştır. KADEM “aile içi şiddet dışında arabulucuğu” önermektedir ancak KADEM ve Mor Çatı gibi dernekler “erkeğin bakmasını” bile aile içi şiddet saydığı için “aile içi şiddet” tanımlarına girmeyen neredeyse hiçbir vaka bulamayacaklardır.

Soygunun yasal olması soygunu meşru kılmaz. Nafaka yasal hırsızlıktır. Boşanma ile beraber herkes sadece kendisine ait olanı alıp kendi hayatına çekilecek olursa boşanma sonrası gerilimler ve şiddet yaşanmayacaktır. Nafakayı “Zamana yaymak” yerine bir defada ödenmesi yine nafakayı haklı kılmaz. Tazminat bile ancak aldatma, zarar verecek düzeyde şiddet ve benzeri sebeplerle ve somut delillerle kabul edilebilir. Zira diğer şiddet türlerinin gerekçe olması beraberinde “beyan esas” sorununu getirmektedir. Kişinin boşanması zaten büyük bir kayıptır.

Nafakanın iptali için nafaka alan kişinin işe başlaması veya evlenmesinin eski eş tarafından tespit edilmesi hem ahlaki hem kanuni değildir.

6284 sayılı yasa ile hukuk garabeti olarak Kadın beyanı ile erkek suçlu sayılmışken, şiddet uygulama ihtimali bulunan kişiyi bile kanun suçlu saymıştır. Hâlbuki şiddet uygulama ihtimali olmayan bir insan bile yoktur yeryüzünde.

İddia edildiği şekilde “yasal değişikliğe gerek kalmadan nafakanın süreli olarak uygulanması mümkün” ise neden uygulanmadığı açıklanmalıdır. Uygulanmayan bir şeyin kanunda olmasından bahsediliyorsa “uygulamayanlar hakkında” işlem yapılmalı ve yargılamalar da yenilenmelidir. Özellikle Hukukçuların yasal değişiklik ihtimali konuşulurken dahi bu denli nafaka savunucu olması üzerinde durulması gereken bir husustur.

KADEM’in Yargıtay içtihadına müdahale etmesi asli olarak yargıya müdahale suçudur. Bu kadar avukatı olan bir kuruluş nasıl olurda yargıya müdahale edebilir? Gerçi daha önce kamuoyunda hâkimlere brifing verdiklerine dair haberler de olmuştu. Süreli olması istenilen bir yazıda süresiz ifadesinin kanunda kalmasının istenilmesi bir tezat ifade etmektedir. Anlaşılan işin yargıya bırakılması  talebinasıl olsa yargı kadından yana düşüncesinin bir sonucudur.

Kadının zenginleştiği net ve inkâr edilemez delillere ispatlanmasına rağmen ve erkek işsiz olduğunu her türlü ispat ettiği halde Nafakanın kaldırılması bir yana indirim dahi uygulanmadığı bilinmektedir. Konunun yine içtihat üretsinler denilerek hukuk camiasına havale edilmesi “Boşanma piyasanın” kaybedileceği endişesi nedeniyledir. Konu net kurallara bağlanmalı ve ailelerin parçalanması üzerinden kazanımlar sağlamasının önüne geçilmelidir. Nafakanın evlilik süresi ile sınırlandırılması, en az 1 yıl olması benzeri önermeler, “nafakanın bir hak” olarak görülmesi kaynaklıdır. Oysa nafakanın esas sorumlusu bireyi aciz yetiştiren ailedir. Bireyin sonradan bulaştığı eşin refah seviyesi ile bir ilgisinin olması da beklenmemelidir. Boşanan bireylerin birbirinin desteğinden yoksun kalması zaten boşanmanın gereğidir. Kadın boşandığı eski eşinden nafaka alma hakkını kendinde görüyorsa; erkeğin de kadının yokluğundan kaynaklı mağduriyetinin karşılanmasını bekleme hakkı olacaktır. Erkeğin boşandığı kadından cinsellik beklemesi ne kadar ahlaki ise kadının da parasal yoksulluğunu eski eşi vasıtası ile gidermesi ancak bu kadar ahlaki olabilir.

Birinin “olası mağduriyeti” bir başkasının “kesin mağdur edilmesi” ile çözülemez. “Boşanan kadın mağdur olur” zihniyeti çağdışı kalmış bir zihniyetin ürünüdür. Bireyler boşanma sonrası kendi başlarının çaresine bakmalıdır. Yetiştirilme tarzlarından ve toplumsal sorunlardan kaynaklı mağduriyetler varsa bunlar diğer mağdur bireye ödetilmemelidir. Bireyi aciz yetiştiren ailelere bunun bedeli ödetilmediği müddetçe “kadın evlenip gidecek okumasın, kocası baksın” zihniyeti de devam edecektir.

Nafaka temininde boşanan kişiyi düşünüp diğer insanları düşünmemenin hiçbir mantığı olmadığı gibi anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Nafaka temininde izlenmesi gereken yol birinci olarak kişinin kendisinin çalışmasıdır. Bu imkânı olmayan kişi için TMK 364 de belirtildiği gibi mirasından hak sahibi olduğu kişilerin nafaka temini gerekir. Böylece kişi bir nevi mirasını önceden almış olur. Eğer ki bu da mümkün değil ise devlet işsiz ve çalışamayacak her bireye evli olsun boşanmış olsun erkek olsun kadın olsun aynı şekilde destek olmalıdır.

 

KADEM’in yayınladığı değerlendirmenin linki : http://kadem.org.tr/nafaka-tartismalarina-iliskin-hukuki-degerlendirme

Bir yanıt yazın