Postpartum Psikiyatrik Bozukluklar

Postpartum Psikiyatrik Bozukluklar
Birsen KOCAMANOĞLU*, 
Ahmet Rıfat ŞAHİN**

ÖZET

Postpartum dönemde görülen psikiyatrik bozukluklar doğumun, önemli ve sanılandan daha sık rastlanan bir komplikasyonudur. Çeşitli bozukluklar görülebilmektedir: Postpartum hüzün, postpartum depresyon ve postpartum psikoz. Bu üç grup bozukluk dışında puerperal anksiyete bozuklukları da bu dönemde görülebilmekte ve ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Postpartum dönemde gelişen ruhsal bozuklukların doğum sonrası erken dönemde öngörülmesi, anne, bebek ve aile üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenebilmesi, izlenmesi ve tedavisi açısından önem taşımaktadır. (Anadolu Psikiyatri Dergisi 2011; 12:226-232)
Anahtar sözcükler: Postpartum psikiyatrik bozukluklar, postpartum depresyon, postpartum psikoz, postpartum anksiyete bozukluğu

GİRİŞ

Plasentanın doğumuyla başlayan, gebelik sıra-sında anne vücudunda oluşan değişikliklerin, gebelik öncesi duruma geri döndüğü altı-sekiz haftalık loğusalık ve emzirme dönemini de kap-sayan postpartum bir yıllık zaman dilimi, psiki-yatrik tabloların da görülebildiği önemli bir dönemdir.1,2 Yeni rol ve sorumlulukların kazanıl-dığı zor ve ilerleyici bu dönem annede stres ve kaygı yaratmaktadır.2

Postpartum dönemde gelişen psikiyatrik bozuk-luklar, DSM-III-R’de bir organik mental bozukluk, psikotik duygudurum bozukluğu veya herhangi bir başka psikotik bozukluğun tanı ölçütlerini karşılamayan postpartum psikozlar ‘başka türlü adlandırılamayan (BTA) psikotik bozukluklar’ başlığı altında incelenmiştir.3 DSM-IV’te duygu-durum bozuklukları için ‘postpartum başlangıçlı’ belirleyicisi kullanılmıştır. Bu belirleyici, başlan gıcı doğumdan sonraki dört hafta içinde olmuş-sa, majör depresif bozukluk, bipolar I bozukluk veya bipolar II bozuklukta, o sıradaki (veya en son) majör depresif, manik veya karışık nöbete veya kısa psikotik bozukluğa uygulanabilir.4 ICD-10’da ise ‘fizyolojik bozukluklar ve fizik etkenlerle bağlantılı davranış sendromları’ ana başlığı altında ‘loğusalıkla bağlantılı ve başka yerde sınıflandırılmamış ruhsal ve davranışsal bozuk-luklar’ olarak bir bölüm ayrılmıştır.5

POSTPARTUM PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARIN SINIFLANDIRMASI

Konuyla ilgili yayınlar incelendiğinde bu send-romların belirtilerine, fenomonolojik özelliklerine, sağaltımlarına ve prognozlarına göre tanımlanarak postpartum hüzün, postpartum depresyon ve postpartum psikoz olmak üzere başlıca üç grupta toplandıkları görülmektedir.6,7 Bu üç grup bozukluk dışında travma sonrası stres bozuk-luğu (TSSB), panik bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk (OKB), yaygın anksiyete bozukluğu (YAB), değişik morbid kaygılar gibi puerperal anksiyete bozukluklarının da bu dönemde görü-lebildiği ve ciddi sonuçlara yol açabilecekleri belirtilmiştir.8

POSTPARTUM HÜZÜN

Etiyoloji

Etiyolojide hormonal ve sosyodemografik etkenler araştırılmış, çelişkili sonuçlar bulunmuştur. Postpartum hüznün başlangıcının doğum sonrası östrojen ve progesteron düzeylerinin ani düşü-şü ile eş zamanlı olması, onun endokrin bir fenomen olabileceğini düşündürmektedir. Doğum sonrasında plazma triptofanındaki beklenen artışın olmamasının, değişmiş platelet monoamino oksidaz aktivitesi ve daha yüksek serum kortizol düzeyleri ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir9.

Klinik özellikler

Ağlamaklı olma, irritabilite, duygusal oynaklık, anksiyete, eleştiriye aşırı duyarlılık, kaygı, uyku-suzluk, enerji azlığı, iştah kaybı ve yeni doğum yapmaya ve çocuk için gereken ilgiye bağlı genel bunalmışlık duygusu gibi ani ruhsal deği-şimler ve geçici belirtiler içermekte olup onuncu günde kendiliğinden düzelir; kadınların işlevselli-ğini ve bebeklerine bakımını etkilemez.10,11

Tedavi

Kadınların %75’inde belirtilerin şiddetinin kısa süre sonra azalarak kaybolduğu tahmin edilmek-tedir, bu nedenle tedaviye gereksinim duyulmaz. Postpartum hüznü olanların %20-25’i postpar-tum depresyona ilerleyebileceği için belirtiler beklenen sürede geçmediyse, depresyona dönüşme riski açısından dikkatli olunmalıdır. Tedavide ruhsal eğitim verilmeli, ailesi ve sağlık personeli tarafından desteklenmeli ve dikkatli gözlem yapılmalıdır.10,11

POSTPARTUM PSİKOZ

Postpartum psikozun ayrı bir antite olup olma-dığı tartışmalıdır. Duygudurum bozukluğunun bir alt tipi veya sadece doğumun yarattığı strese bağlı olarak önceden var olan şizofreni veya duygudurum bozukluğunun alevlenmesi olduğu yönündeki tartışmalar sürmektedir.12 Postpartum psikiyatrik bozuklukların en şiddetli formudur ve %0.1-0.2 oranında görülür.11

Risk etkenleri

En önemli risk etkeni geçmiş puerperal olan veya olmayan psikoz öyküsüdür. Puerperal relaps riski %70 kadar yüksek orandadır. İlk doğum, evlenmemiş olmak, sezaryen operasyo-nu, kız çocuğu sahibi olmak, ailesel psikiyatrik bopzukluk öyküsü, fetal distres ve fetal anomali-ler (nörolojik anomaliler, siyanoz, neonatal poli-sitemi, trombositopeni) de risk etkenleri olarak tanımlanmıştır.5

Etiyoloji

Etiyolojisi bilinmemektedir. Doğumdan sonra hormonal değişikliklerin rolü araştırılmasına karşın, kadın üreme hormonlarının postpartum psikozla ilişkili sinir sistemine etkisi üzerinde sağlam sonuçlar oluşturmada deliller yetersizdir. Doğum sonrası östrojen ve progesteron kon-santrasyonlarındaki ani düşmenin bozuklukla bağlantılı olabileceği ileri sürülmektedir. Ayrıca değişen kortizol ve tiroid hormon düzeyleri de etiyolojide suçlanmış olmakla beraber, etkileri kesin olarak gösterilememiştir.5

Klinik özellikler

Postpartum psikozun klinik prodromunda uyku-suzluk, halsizlik, üzüntü, irritabilite ve duygusal oynaklık görülebilir. Psikozun kendisi dramatik olarak ve hızlı gelişebilir. Postpartum duygudu-rum bozukluğu gelişen hastalar için psikozu gösteren belirtiler işitsel varsanılar, konfüzyon ile beraber nihilistik, büyüklük ve suçluluk sanrıları-dır. Hafif şiddette deliryum, dikkati yoğunlaştır-mada yetersizlik, distraktibilite, zayıf yakın bel-lek, oynak duygudurum, şaşkınlık ve geçici delir-yum durumları ile kendini gösteren ek geçici belirtiler ortaya çıkabilir.5

Hastanın bebeğe bakmak istememe, bebeğe olduğu, içine şeytan girdiği ve şeytan tarafından delileştirildiği, özel güçlerinin olduğu, kötü bir kader ile karşılaşacağı düşünceleri bulu-nabilir. Bu sanrısal düşünceler çocuğu gelecek-teki acılardan kurtarmak için onu öldürme eğili-mine yol açabilir. Varsanılar benzer içeriklerle ortaya çıkar ve hastaya bebeğini öldürmesini söyleyen sesler şeklinde olabilir. Annelerin bu dönemde düşüncelerini eyleme dönüştürebile-cekleri için dikkatli olunmalıdır.13,14 Bununla beraber yeni doğan ölümü seyrektir.10,11,14

Ayırıcı tanı

Herhangi bir psikotik bozuklukta olduğu gibi klinisyen genel tıbbi duruma bağlı psikotik bozukluk veya madde kullanımının yol açtığı psikotik bozukluk olasılığını düşünmelidir. Hipoti-roidizm, Cushing hastalığı, enfeksiyonlar, zehir-lenmeler, tümörler genel tıbbi durumla ilgilidir. Madde kullanımıyla ilgili olarak gebelik sırasında kullanılan ağrı kesiciler ve antihipertansifler sorgulanmalıdır.14

Tedavi

Postpartum psikoz acil bir durumdur. Tedavi edilmediğinde daha şiddetli ve kendiliğinden ortaya çıkan sık yineleyen nöbetler şeklinde sürebilir; işlevsellikte bozulma ve hatta mortalite riski bile söz konusu olabilir. Tedavide hastane-ye yatırma, antipsikotikler veya elektrokonvulsif tedavi (EKT) gerekebilir.15

Gidiş ve sonlanma

Postpartum psikotik nöbet çok iyi bir gidişe sahip olsa da, yüksek oranda yineleme olasılığı vardır ve yinelemeler sonraki puerperal olmayan dönemlerde de ortaya çıkabilir. Konu ile ilgili çalışma sayısı azdır. Benvenuti ve arkadaşları,16 bu amaçla 30 postpartum psikozlu kadını 4-18 yıl süreyle izlemiş ve sonuçta postpartum psikoz geçiren kadınların %63’ünün sonradan psikiyat-rik bozukluk geçirdiğini; bunların %87’sine duy-gudurum bozukluğu, %13’üne şizoaffektif bozuk-luk tanısı konduğunu bulmuştur. Hastaların hiç-birine sonradan şizofreni tanısı konmamıştır. İzlenen kadınların %36.7’sinde ise yıllar içinde herhangi bir psikopatoloji ortaya çıkmamıştır.

POSTPARTUM DEPRESYON

Görülme sıklığı

Yapılan çalışmalarda sıklığı tanılama aracı, çalışma yöntemi, örneklem büyüklüğü ve kültürel farklılıklara bağlı olarak değişiklik göstermekte ise de, postpartum kadınların %10-15’inde post-partum depresyon geliştiği saptanmıştır.11 Ame-rika ve Avrupa toplumlarında, standart tanı yön-temleri kullanılarak yapılan çalışmalarda, post-partum depresyonun görülme sıklığının %3.5-17.517,19 ve kendini bildirim ölçekleri ile yapılan çalışmalarda %3-42 olduğu bulunmuştur.18,20 Türkiye’de ise kendini bildirim ölçekleri ile yapı-lan çalışmalarda postpartum depresyonun görül-me sıklığının %21.2-54.2 arasında değiştiği görülmektedir.21,22 Biz konu ile ilgili standart tanı ölçümleri kullanarak yaptığımız çalışmada post-partum depresyon görülme sıklığını %15 olarak saptadık.23

Risk etkenleri

Postpartum depresyon (PPD) gelişmesi için tanımlanan risk etkenlerini bilmek ve risk gru-bundaki kadınların yakından izlenmesi erken tanı ve tedaviyle hastalığın uzun dönemli olum-suz etkilerini en düşük düzeye indirmede yararlı olacaktır.6 Risk etkenlerini belirlemek amacıyla çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunlar içinde en ayrıntılı ve en kapsamlı çalışma, Beck’in PPD’-nin ön belirleyicilerini araştırdığı 1974-1994 yılla-rı arasında yapılan 44 çalışmayı incelediği meta-analiz çalışmasıdır. En önemli risk etkenleri ola-rak prenatal depresyon ve anksiyetenin varlığı, geçirilmiş depresyon öyküsü, çocuk bakımına ilişkin yaşanan stresler, sosyal destek eksikliği, stresli yaşam olayları, annelik hüznü, olumsuz evlilik ilişkileri, düşük benlik saygısı, bebeğin huysuzluğu, annenin evlilikten memnuniyeti, sosyoekonomik durumu, gebeliğin istenme duru-mu yer almaktadır.24

Kültürel gelenekler, inanışlar ve ritüeller postpar-tum depresyon gelişmesi üzerine güçlü etki gösterebilir. Çalışmalarda araştırıcılar kültürel ritüellerin yeterli olmasının postpartum depreş-yonun şiddetini hafiflettiği, eksikliğinin ise PPD’-nin şiddetini artırdığı sonucuna varmıştır. En yaygın ritüeller olarak doğum sonrasında anne-nin belli bir süre dinlenmesi, özel diyet ve bazı kısıtlamalar yapılması ve geniş ailelerde anne veya kayınvalidenin anneye destek ve yardımcı olması sayılabilir. Ritüel ve geleneklere göre olu-şan sosyal desteğin postpartum duyguduruma pozitif etkilerinin olduğu gösterilmiştir.25

Etiyoloji

Hamilelik dönemi boyunca yüksek düzeylerde seyreden östrojen ve progesteron düzeylerinde doğum sonrasında gözlenen ani düşüş, PPD’nin etiyolojisinde önemli bir etken olarak düşünülür.

Östrojenin serotonin, noradrenalin, dopamin, gamma amino bütürik asit (GABA) gibi birçok nörotransmitter sistemini modüle ettiği ve genekspresyonuna neden olarak diğer beyin aktivi-telerini etkilediği bilinmektedir. Doğum sonrası dönemde düşen gonadal steroid düzeyleri santral serotonerjik aktiviteyi azaltabilmektedir.9,26

Psikanalitik kurama göre, PPD’de kendiliğin kay-bı yaşanır. Doğum olayı bebekle bedensel yakınlığın kaybı olarak düşünülmekte ve sevilen birinin kaybını anımsatabilmektedir. Bağımsız-lığın, önceki yaşam biçimi ve sosyal statünün kaybı, beden imgesinde değişiklik yaşanmakta ve sonucunda depresyon ortaya çıkmaktadır.6

Klinik belirtiler

PPD doğumdan sonraki ikinci veya üçüncü haftadan sonra sinsi başlar, ancak başlangıç doğumdan sonraki bir, hatta iki yıla kadar uzayabilir. Haftalar veya aylar sürebilen yavaş bir gelişme gösterir, daha sonra bir plato düzeyine ulaşır veya düzelir. Bazen doğumdan sonraki dördüncü veya beşinci aylara kadar anlaşıla-mayarak gözden kaçabilir.6

Gebelikte ve postpartum dönemde ortaya çıkan birçok normal fizyolojik değişikliğin (cinsel ilgide azalma, iştah değişikliği, halsizlik, uyku bozuklu-ğu gibi) depresyonda görülen belirtilerle aynı olduğu, bu nedenle yalnız belirtilere odaklanan araştırmaların yanıltıcı sonuçlar verebileceği belirtilmektedir.6 Doğum sonrasının çok şiddetli depresyonları kolayca ayırt edilirken, hafif veya ılımlı-hafif depresyonlar doğumun normal veya doğal sonucu olarak göz ardı edilebilir ve sonuç-ta intihar ve çocuğunu öldürmeye kadar varabilen sonuçlar doğurabilir.7

Postpartum olmayan depresyondan farklı olarak psikotik belirtiler daha sık görülür, klinik görünüm akşamları daha kötüdür, daha kısa sürer ve daha az özkıyım düşüncesi vardır. PPD’yi post-partum uyum reaksiyonlarından ayırt etmek amacıyla yapılan bir çalışmada uyku bozukluğu, beslenme bozukluğu, kilo kaybı, cinsel isteksizlik gibi belirtilerin normal postpartum dönemde de görülebildiği; enerji kaybı, duygudurum bozuklu-ğu belirtileri, suçluluk duyguları, bir işe yoğunla-şamama, ilgi ve istek kaybı gibi belirtilerin yalnız depresif annelerde görüldüğü saptanmıştır.27

Postpartum depresyonun olumsuz etkileri

PPD kadının benlik saygısını, yeteneklerini, çocuklarının yaşamını, bakımını ve gelişimini, aile ve eşi ile ilgili sorumluluk ve rollerini olum-suz yönde etkileyebilir.28

Yaklaşım ve tedavi

Tedavide öncelikle yüksek riskli kadınlar belir-lenip izlenmeli, postpartum iki haftadan uzun süren duygusal yakınmalar, klinisyeni depresyon açısından daha fazla sorgulama yönünde uyarıcı olmalıdır. Erken tanı konulamazsa, belirtiler kronikleşip tedaviye dirençli duruma gelebilir.29 PPD’li hastaların kendisine ve bebeğine zarar verme potansiyeli sorgulanmalı ve gerektiğinde yatırılarak tedavi altına alınmalıdır.10

PPD tanısı konan kadınlara antidepresan tedavi başlamak uygun bir yaklaşımdır. Yüksek dozlar-da alınsa bile toksik etkileri son derece düşük olduğu için seçici serotonin gerialım inhibitörleri (SSGİ) ilk seçenek olmalıdır. Bununla birlikte hastanın daha önce yanıt verdiği herhangi bir antidepresan ilaç varsa, tedavide göz önüne alınmalıdır. Uyku sorunu olan hastalarda trisiklik antidepresanlar (TSA) da kullanılabilir. Depres-yona ek olarak belirgin anksiyetesi olan hasta-larda kısa dönem benzodiyazepin uygulanması faydalı olabilir.13 Hasta altı-sekiz haftalık bir tedaviye yanıt vermişse, hasta tam remisyona girdikten sonra relapsı önlemek için en az altı ay daha aynı dozda tedavi sürdürülmelidir. Altı hafta sonunda yanıt yoksa, hastanın tanı ve tedavisi yeniden gözden geçirilmelidir.13

Hastalığın şiddetli formunda EKT düşünül-melidir. EKT, postpartum depresyon tedavisinde başarıyla uygulanmaktadır ve emziren anneler-de bebek açısından herhangi bir risk oluşturma-dığından tercih edilebilecek bir seçenektir.30

POSTPARTUM ANKSİYETE BOZUKLUKLARI

Postpartum dönemde duygudurum bozuklukları gibi anksiyete bozuklukları da sık görülebilir. Literatürde postpartum dönemle ilgili çalışma-ların genelde depresyonla ilgili olduğu görül-mektedir.6 Son yıllarda diğer ruhsal sorunlar da incelenmeye başlanmıştır. Kadınlar unipolar depresyon gibi anksiyete bozukluklarına da erkeklere göre daha yatkındır.11 Postpartum dönemde genel anksiyete bozukluğu,31 TSSB,32 panik bozukluğu33 ve OKB34 gibi anksiyete bozukluklarının da başladığını, alevlendiğini veya iyileştiğini gösteren çalışmalar vardır. Bununla beraber Matthey ve ark.35 anksiyete belirtilerinin postpartum dönemde sıklıkla göz ardı edildiğini vurgulamıştır. Bir gözden geçirme-de peripartum dönemdeki anksiyetenin çocuk gelişimine, anne-çocuk arasındaki duygusal ilişki üzerine ve annenin ruh sağlığına olumsuz etki-lerinin olduğu gösterilmiştir.36

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB)

Geriye dönük çalışmalarda gebe olmayan OKB’li hastaların önemli bir kısmında hastalık başlangıcının postpartum dönem olduğu veya bu dönemde alevlendiği bildirilmiştir.34 OKB başlangıcı ilk çocuğun doğumundan sonra daha sıktır.37 OKB etiyolojisinde serotonin varsayımı göz önüne alındığında, postpartum başlayan obsesyon ve kompulsiyonlarda da serotonin disregülasyonuna vurgu yapan çalışmalar dikkati çekmektedir. OKB hastalarında doğumun tetik-leyici etken olarak etiyolojideki yerini araştıran çalışmalar vardır.38

Gebelik sırasında başlayan OKB’de bulaşma obsesyonları ve temizlik kompulsiyonları daha sıkken, postpartum dönemde gelişen OKB’de çocuğuna zarar geleceği düşünceleri ve fobik kaçınmanın ön planda olduğu bildirilmiştir.38 Uğuz ve arkadaşları39 postpartum dönemde OKB olgularında en sık bulaşma obsesyonla-rının bulunduğunu saptamıştır. Obsesyonların içeriği çocuğun cinsel kötüye kullanımı da ola-bilir.8 Tipik başlangıcın aksine postpartum OKB hızlı başlar, bebeğine zarar vereceğine ilişkin obsesyonları olan annede çok fazla sıkıntıya yol açar ve bebekle teması azalır.38

PANİK BOZUKLUĞU (PB)

Perinatal dönemde PB’nin %1.3-2 arasında görüldüğü bildirilmiştir.40,41 DSM-IV, PB’nin yaşam boyu yaygınlığını %1.5-3.5, bir yıllık yay-gınlığı geç adelosandan 30 yaş ortalarına kadar %1-2 arasında bildirmiştir.4

Sholomskas ve ark.,42 64 kadın hastanın %10.9’una ilk kez doğum sonrası dönemde tanı konduğu bildirmiştir. Buna dayanarak loğusalıkta PB yaygınlığının rastlantısal olmadığı söylene-bilir. Geriye dönük çalışmalarda ise, önceden PB olan kadınlarda doğum sonrası dönemde belirti-lerde şiddetlenme olduğu gösterilmiştir. Gebelik öncesi var olan PB’nun postpartum dönemde şiddetlenmesi ve atakların sıklaşması %31-%63 oranları arasında değişmektedir. Gebelik süre-since hiç bozukluk belirtisi olmadığı halde, post-partum dönemde alevlenme olduğunu bildiren yayınlar da vardır.43 Cohen ve ark.,44 gebeliğin üçüncü trimesterinde PB için ilaç kullanan kadın-ların, postpartum dönemde panik belirtilerinde daha az alevlenme olduğunu bildirmiştir.

Perinatal dönemdeki panik belirtileri genel popü-lasyonda görülen tipik belirtilere benzemekle beraber bunlar genellikle perinatal dönem özel-likleri ile karışır. Örneğin, kadınlar gebelik sıra-sındaki panik nöbetlerini fetüsle ilgili yanlış giden bir şeylerin belirtisi gibi algılayıp karıştırabilir.45

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU (TSSB)

Gerginlik, kabuslar ve flashback’ler birkaç hafta/ ay sürer ve sonraki gebeliğin sonlarına doğru flashback’lere yol açar (sekonder tokofobi).8 TSSB, travmatik bir olaya maruz kalma sonucu ortaya çıkar. DSM-IV, çocuk doğumunu ek stre-sör olarak tanımlamamış olmakla beraber, raporlar çocuk doğumunun bazı kadınlarda TSSB’ye neden olabilecek travmatik bir olay olarak değerlendirilebileceğini bildirmiştir.46 Olgu sunumları TSSB sonucunda depresyon, anne-bebek ilişkisinde bozulma ve cinsel işlev bozuk-luğunun gelişebileceğini düşündürmektedir.47

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU (YAB)

YAB en az altı ay süren yaygın endişe ile bera-ber, konsantrasyon bozukluğu, kas gerginliği, yorgunluk, halsizlik gibi bulgularla giden bir durumdur. DSM-IV ölçütlerine göre YAB belirti-leri tanı konmadan önce en az altı ay sürmeli-dir.4 Anksiyeteli uyum bozukluğu (AUB) ile ayırı-cı tanısı yapılmalıdır. Bu iki bozukluk genellikle aynı belirtilerle karakterlidir, fakat belirtiler stresli yaşam olayları sonucunda ortaya çıkar, bu olay-dan sonra altı aydan uzun sürmez.4,35

Postpartum dönemde YAB ve AUB yaygınlığını araştıran birkaç çalışmada değişik oranlar bulun-muştur (%4.4-8.2).31,41 DSM-IV, bir yıllık yaygın-lığı %3, yaşam boyu yaygınlığı %5 olarak belirt-miş olup bu durum YAB/AUB’nin genel popü-lasyona göre postpartum kadınlarda daha yay-gın olduğunu düşündürmektedir.4

Perinatal sağlıklı kadınlar arasında da fetüsün sağlığı konusunda endişe ve ağrılı doğum bek-lentileri olması nedeni ile YAB’yi normal veya patolojik olmayan anksiyeteden ayırt etmek güç olabilir.48 Genel popülasyonda YAB’yi normal endişeden ayırmada üç özellik önemlidir: YAB’-de endişe fazladır ve işlevselliği etkiler; çok yay-gındır, kişinin tüm yaşamına yayılır; bir tetikleyici neden yokken ortaya çıkabilir.4 Aynı özellikler perinatal YAB’yi normal anksiyeteden ayırmada da yardımcı olabilir. Perinatal dönemde diğer kadınlardan daha fazla endişe duyan veya endi-şesi giderilemeyen ve kontrol edilemeyen veya aşırı ve kontrolsüz endişesi altı aydan uzun sü-ren kadınlar ileri araştırmaya tabi tutulmalıdır.45
Risk etkenleri ile ilgili herhangi bir çalışmaya lite-ratürde rastlanmamakla beraber, kesitsel çalış-malarda Wenzel ve ark.41 kişisel-ailesel psiki-yatrik öykü ve düşük sosyoekonomik durumun anksiyete belirtileri ile ilişkili olduğunu bildirmiştir.

En az altı ay ölçütü olduğu için tanı koymak güç-tür. Wenzel ve ark.,31 YAB ölçütlerini karşılayan üç hastadan ikisinde gebelik ve öncesinde sub-sendromal endişe, üçüncü hastada klinik olarak belirgin gebelik öncesi YAB belirtileri bildirmiştir.

DİĞER DEĞİŞİK KAYGILAR

Gebelik ve çocuk doğurma sonucu vücutta deği-şiklik olabileceği sıkıntısı yaygındır. Bu tip kadın-lar kilo almaktan, strialardan ve skarlardan yakı-nır. Eşlerinin karşısında soyunmaktan ve toplu yerlerde görünmekten kaçınır. İngiltere ve Yeni Zelanda’da 200’den fazla hastayla yapılan ileriye dönük görüşmede dismorfofobi %14 oranında saptanmıştır.8
Gebelik ve çocuk doğurmayı izleyen bir başka durum da eş kıskançlığı olabilir. Eşin sadakati konusundaki endişe verici kaygılar, gebeliğe bağlı değişiklikler ve cinsel yaşamın durması ile ilgili anlaşılır bir tepkidir. Yayınların çoğu olgu sunumudur.49 Brockingto, postpartum morbid kıskançlığı kadınların %5’inde bulmuştur.8

Beşik ölümü korkusu patolojik düzeye ulaşa-bilir.50 Yineleyen düşükler veya uzun dönem infertilite öncül etkenler olabilir. En yaygın görü-nümü gece uyanıklığıdır. Anne bebek solunu-munu dinleyerek ve sık sık kontrol ederek uya-nık yatar. Bu korku aylarca sürebilir. Yorgunluk ve uyku bozukluğuna yol açabilir.8

POSTPARTUM BİPOLAR BOZUKLUK

Bipolar bozukluk geçmişi olan kadınlarda post-partum dönemi süresince bu bozukluğun yinele-me riskinin artması beklenir. Bu artışın nedeni bilinmese de, östrojen ve progesterondaki beklenmedik değişiklikle, hipotalamik-hipofizer-tiroid ekseni dengesizliğiyle, azalmış veya düzensiz uykuyla, annelik ve çocuk bakımından kaynaklanan yükselmiş psikososyal stresle ve bunların kombinasyonlarıyla ilişkilendirilebilir. Bu yüzden yakın klinik gözlem, uyku düzensizlik-lerinin önlenmesi ve sosyal yaşamı dengeleme, bipolar bozukluk geçmişiyle gelen yeni anne için önemli olabilir.

 

Dr. Erkut ERDOĞAN
Latest posts by Dr. Erkut ERDOĞAN (see all)

Bir yanıt yazın