Anlaşılmak istiyoruz

Zühtü AKAR – (Çocuk Hakları)

Biz Çok Beceriksiz İnsanlarız…

Biz çok beceriksiz insanlarız. Keşke büyüklerimiz bizdeki bu beceriksizliği fark edip, bizi biraz daha fazla anlamaya çalışsalar.

Biz “kadına zulüm edilsin, birinin hakkı birinden alınıp bize verilsin” istemiyoruz.

Çocuklarımızı; “kimilerini zengin etmeden, birilerine yalvarıp yakarmadan, rezil olmadan, araya aylar, yıllar girmeden görelim” istiyoruz.

Biz “kadınları yerden yere vurun” demiyoruz.

“Zinanın yasak olmadığı yerde, haramdan sakınıp evlenen gençleri onlarca yıl ceza evine atmayın” diyoruz.

Biz “kadınlar Üniversitede hoca olmasın doktor olmasın” da demiyoruz.

“Yanlış bir evlilikten sonra bir ömür boyu nafaka ile bizi cezalandırmayın” diyoruz.

“Biz, kız çocukları okumasın” demiyoruz.

“Çocuklarımızın cinsel kimliği örselenmesin,dejenere edilmesin” diyoruz.

Keşke biz birazcık derdimizi anlatabilen biri olsaydık da “derdimizin kadınları aşağılamak ötekileştirmek, mağdur etmek, sosyal hayattan azl etmek, onları bir meta olarak kullanmak ve görmek olmadığını anlatabilseydik… kendi evimizde Köpekten daha kıymetsiz bir mevkiiye düşürülmeye itiraz ettiğimizi” anlatabilseydik.

Keşke itirazımızın; “Kadın sünneti uygulamasına geçilsin, Kadınları Öldürmek için bize yer gösterin” demek olmadığını, “cinsiyetçi ve ayrımcı politikaların” uzlaşmayı birlik ve beraberlik duygusunu zedelediğini ruhen bazı cinsiyetleri ötekileştirdiğini, “Beyanı esas” gibi subjektif argümanlarla iftiraya uğrayarak maddi ve manevi baskı kurulduğunu anlatabilseydik. Derdimizin Aile olduğunu insan hakları/çocuk hakları olduğunu…

Bunu başarabilseydik büyüklerimiz bizi dinlemezler miydi? Bizim derdimizin anne/baba kanatları koparılan çocuklarımız olduğunu anlatabilseydik. Büyüklerimiz bizleri anlamaz mıydı?

Dağılan ailelerden dolayı 1,5 milyona yakın mağdur çocuk olduğunu söyleyebilseydik…

  • Evladını cuma/bayram namazlarına götüremeyen,
  • Yavrusu hasta olduğu zaman sağlıgı ile ilgilenemeyen,
  • Sünnet merasimine de bulunamayan,
  • Doğum gününde yanında olamayan,
  • Okuluna gidip göremeyen,
  • Derslerini ve eğitim planlaması hakkında bilgi sahibi olamayan,
  • Karne törenin de yavrusunun karne heyacanını paylaşamayan,
  • Parkta görse sarılamayan
  • Evladının sesine hasret ebeveynlerin olduğunu anlatabilseydik.

Tek taraflı bakış açısıyla verilen Velayet kararları ve saat ve dakikalarla sınırlandırılan kişisel ilişki ile âdeta mahkum edilen çocukların ebeveynlerinin sesine hasret kaldığını ahh bi anlatabilseydik…

Telefon ile iletişim kuramayan, bayram alış-verişi yapamayan, evladını üst soyu ile tanıştıramayan, geçmişlerinin kabirlerini ziyaret edemeyen, evladını milli ve manevi duygular ile yetiştiremeyen çoğunlukla babalar nâdiren annelerin olduğunu…

Annelerin yanında babalara düşman yetişen, cesaret, askerlik vs… duygulardan örnek modelden yoksun “farklı cinsiyete” eğilimli yetiştirilen erkek çocuklarının olduğunu…

Özelde babasına genel de erkeklere öteki/düşman yetiştirilen kız çocukları varlığını… ve hayatın bu keskin virajlarında babalarını yanında göremeyen yalnızlaştırılmış, içine kapanık, arkadaşları tarafından ötekileştirilmiş mutsuz, kaygılı, baba kanadını aylık 2-3 gün ile sınırlayan terk edilmiş duygusu ile masal, şarkı söyleyen-ıhlamur kokulu evlatların olduğunu bi anlatabilseydik…

MESELENİN ÇOCUK HAKLARI olduğunu, hatta sadece dağılmış aile çocukları değil, tüm dünya çocuklarının özgürlüğüne talip olduğumuzu…

Meselenin insan hakları olduğunu, suistimal edilen bazı hukuki metinlerin kimilerinin “Ekmek Teknesi, Geçim Kaynağı” olduğunu…

Uzlaşma yerine “savaş meydanına çevirilen adliye koridorlarında yavruları o meydandan almak istediğimizi…

Savunmasız yavruların yara almasına engel olmak için çırpındığımızı anlatabilseydik…

Bunu başarabilseydik büyüklerimiz bizi dinlemez miydi…

Bizler günü kurtarmak derdinde değiliz. Bizim ızdırabımız milletin bekasını kurtarmaktır.

Bugün atılmayan adımlar düzeltilmeyen yasalar, yarın kan ve gözyaşı olacak.

Parçalanmış aileler; mutsuz ve sosyal hayattan kopmuş, suça ve intihara meyilli bireyler olarak karşımıza çıkacak.

Bu kanayan yara sadece benim ve boşanan babaların yarası değil, bu tüm toplumun kanayan yarası…

İşte bunları anlatabilmeyi başarabilseydik çığlıklarımızı büyüklerimiz duymaz mıydı?!

Bir cevap yazın