Selma Aliye KAVAF’ın gidişi ve Fatma ŞAHİN’İN aile bakanlığı

Dr. Uğur BALİN

İç hukukumuzun bir parçası olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme uyarınca, kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idarî makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yüksek (üstün) yararı esas alınır.

Sorun tamda burada oluşuyor. O halde bizim şunu net olarak ortaya çıkarmamız ve üstün yarar kavramını birçok bileşenleriyle tanımlamamız gerekmektedir. Bu bileşenler; sosyal, ekonomik, gelişimsel, eğitim, sağlık gibi parametrelerin yanı sıra yine psikosomatik gelişimi açısından da çocuğun hısımları ile olan ilişkinin düzenlenmesi olmalıdır, “Peki yeter mi?” değil!

Velayetin bir kamu davası ve sosyal devlet ilkesi sorumluluğu düşünüldüğünde, devletin garantör olma ve yüksek menfaatini koruma ve bunu sürdürülebilir olup olmadığını denetlemek zorunluluğu bulunmaktadır. “Peki devlet hangi kademede uzlaşmacı olarak tavır alır” desem!??

Yine bilimsel kanıtlar eşiliğinde cevaplarımızı yazmaya devam edelim ;

Yıl 2009 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından Türkiye’nin o güne kadarki en büyük örneklemli araştırması yayımlanır ve Türkiye’nin 51 ilinde 24 bin 48 hanede yapılan araştırmada “Aile Kadınlar İçin Ne Kadar Güvenli?” diye sorulur..!!

Araştırma sonrası yayınlanan rapor çarpıcıdır ve der ki ; “Araştırma sonuçları hem kadınlar hem de toplum tarafından en güvenli ortam olarak düşünülen ailenin aslında kadınlar için güvenli bir ortam olmadığını göstermektedir… 10 kadından 4’ünün birlikte yaşadıkları erkekler tarafından şiddete maruz kalmaları, aile ortamının kadınlar için tehdit edebilecek bir kurum haline dönüştüğünü göstermektedir.” denir…
2009 yılında Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Viyana’da AB Aileden Sorumlu Devlet Bakanları Toplantısına katılır. Kavaf, sonuç bildirgesindeki “farklı aile formları” ifadesine itiraz eder ve bildirgeyi imzalamaz…

Sebep mi? “farklı aile formları” ifadesinin “ eşcinsel aileleri” de kapsıyor olmasıydı.

Bunun üzerine Türkiye’de kızılca kıyamet kopar ve Bakan aleyhine feminist hareketler deyim yerindeyse bir “cadı avı” başlatır.
AK Parti içinden de Kavaf’a yönelik eleştiri sesleri yükselir.. Hatta Ak Parti Sivas milletvekili Nursuna Memecan, Kavaf’ın sözlerini “talihsiz sözler” olarak niteler…

O dönem AB Başmüzakerecisi olan Egemen Bağış “Ben eşcinselliği bir hastalık olarak görmüyorum.” der…

Ve bir sonraki dönemde bakan aday olmaz !!

Yerine Fatma Şahin getirilir. Şahin, Bakan koltuğuna oturduktan hemen sonra, Eylül ayında yeni anayasaya ilişkin eşcinsel derneklerin de davet edildiği bir toplantı yapar ve der ki; eşcinsel hakların anayasaya alınmasına “pozitif” bakıyorum!!!.

Devam edelim…

2011 yılında kısa adı İstanbul Sözleşmesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” başlıklı uluslararası sözleşmeye imza atan ilk ülke olur ve ve sözleşme hiç bir maddesine çekince konulmadan ve tek bir ret oyu almadan 25 Kasım 2011’de Meclis’ten geçer..

48. madde yeniden düzenlenir ve buna göre karı-koca arasındaki problemlerde, “arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere” alternatif “çatışma çözüm süreçleri” yasaklanır…

Bir çok konu için arabulucuk hukuku şart konulurken maalesef aileler arasında ki sorunların çözümü için artık aracı bir kurum kalmamıştı.!
Neden mi bu kadar uzattım konuyu cevabı basit; “Tavşana kaç tazıya tut” diyen bir zihniyet, bu konuda bile aile için garantör olamamışken evlatlarımız için garantör olmasını beklemek sanırım karamsarlık olmayacaktır.
Saygılar…

Bir yanıt yazın